19.07.2018

türkiye'nin realitesi

mehmed uzun

biz demokrasi geleneğinden uzak, anti demokratik, düşünce ve duygu fukarası, bireyin hak ve özgürlüklerinden söz bile etmeyen, vatandaşı itaat etmesi gereken bir "unsur" olarak gören, ilişkilerini güç erkine göre ayarlayan, ceberrut, yıkıcı ve yok edici bir anlayışın egemen olduğu bir zaman ve mekana aitiz. bölgemiz bir bütün olarak bugün belki de dünyanın en tutucu bölgesi. bölgemiz dünyanın gidişatına karşı direniyor; gelişmemek, uygar ve demokratik bir refah toplumu yaratmamak için, eksiksiz, her türlü çabayı gösteriyor. bireyin hak ve özgürlüklerini esas alan yeni yüzyıldaki dünyamızda, çin ile birlikte, bölgemiz bugün akhilleus'un topuğu. eğer uygar dünyaya ait bir ok, mızrak, kılıç o topuğa ulaşırsa, dünyadaki demokratikleşme, uygarlaşma süreci muazzam bir ivme kazanacaktır.

kürtlere, kürtçeye ve durumları kürtlerden de daha kötü olan mezopotamya'nın öteki kadim toplulukları asurilere, süryanilere, ermenilere, yahudilere, keldanilere, nasturilere, yezidilere, alevilere biçilmiş bir yaşam tarzı var. benim 7 yaşında yediğim tokata benzer biçimde tarihin tokadını yemiş bu topluluklar yok edilmeye mahkum edilmiş durumda. demokrasiden, insan haklarından, vicdan ve eşitlik duygusundan zerre kadar nasibini almamış ve "hak, hukuk, adalet tanımayan cahil ve kibirli askeri diktatörler, dini muhafazakârlığı en uç noktalara kadar götürmüş pervasız dini liderler ve sürekli uygarlıktan, mutlu gelecekten, adaletten söz eden, vatandaşlarına karşı duygusuz, her şeyi teknik, ekonomik gelişmeden ibaret gören pişkin sivil politikacıların yönettiği" bir bölgede tüm bu topluluklara söylenen şu: kaderine razı ol.

tasallutçu otoriter ideolojinin yok etmek istediği diller, sözcükler, anlatılar, şehirler.. uygarlıkların kaynağı olmuş, insanlık için çok şey ifade etmiş, varlıklarıyla bize kim olduğumuzu öğretmiş, şaşmaz insani değerler ve erdemler konusunda hep rehberimiz olmuş, tecrübeleriyle ruhumuzu zenginleştirmiş, bugün neredeyse yok olmakla karşı karşıya bir kültür mirası. bölgemizdeki bu kültür mirasının cahil diktatörler, et kafalı palabıyık generaller ve ruhunda tüm insani değerleri katletmiş sivil siyasetçiler tarafından yok edilmek istenmesi ne kadar acı!

diller, sözcükler, anlatılar, uygarlıklar, dinler, şehirler, bir kültür mirasını oluşturan her şey, zalimin zulmüne karşı dayanıklı, paslı zincirlere karşı inatçı, zamanın gürültüsüne karşı sabırlıdır. ancak insanın unutkanlığına karşı son derece kırılgan, kayıtsızlığına karşı çaresiz, ölü uykusuna karşı tümüyle savunmasızdır.

türkiye tek kültürlü değil, çokkültürlü bir ülkedir. resmi söylemin aksine, türkiye'nin realitesi budur. çokkültürlü bir ülkede "tek ulus, tek kültür" düşüncesinin resmi düşünce haline gelmesi ve bunda ısrar edilmesi her şeyden önce ülkeyi çok zayıflatır, dinamizmini keser, sağırlar diyaloğunun hakim olduğu bir çöl haline getirir, vatandaşları huzursuz, sıkıntılı, durmadan terleyen savcı-sanık haline getirir. kültürler arası ilişkiyi keser, kültürleri birbirinden ve dünyadan izole eder, onları fakirleştirir, basitleştirir, önyargılar yaratır, kültürler arasına nifak tohumları eker, çelişkiler çıkarır, kuşkular yaratır, gerilimi durmadan artırarak insanları birbirinden alabildiğine uzaklaştırır. kültür, bir yaşam biçimidir, bir yaşam için gerekli olan her şeydir. tek bir ulusal kültür yaratacağım diye kültürü, kültürleri eritmek, insanı, insanları, insanlığı eritmektir.