nietzsche
küçücük bir bahçe, incirler, biraz peynir ve üç ya da dört arkadaş: buydu epikuros'un bolluğu.insanı aramadan önce feneri bulmuş olmak gerekir.
rüyalarda o kadar çok sanatsallık tüketiriz ki, bu yüzden
gündüzleri genellikle yoksul kalırız bu açıdan.
hakiki görünüşlülük, ama hakikat değil; özgür görünüşlülük,
ama özgürlük değil; bu iki meyvedir, bilgi ağacının yaşam ağacıyla
karıştırılamayışını sağlayan.
insanların gerçekten de çok önem verdiği şeylerin, en yakın
şeylerin, ikiyüzlüce bir hor görülüşü vardır.
bir insan üzerinde tutkularının biçimi, bir diğerinde
dinleme ve itaat etme alışkanlığı, bir üçüncüsünde mantıklı bilinç, bir
dördüncüsünde ise kaçamaklardan hoşlanma ve cesurca keyif alma olarak durur
zorunluluk.
herhangi bir şeye bağımlı olduğumuzu hissetmediğimiz sürece
kendimizi özgür sanırız.
her türlü ruhsal zevkte ya da sıkıntıda işbaşındaki hatalar
olmasaydı, hiçbir zaman bir insanlık ortaya çıkmazdı. insanlığın temel duygusu,
insanın özgürlüğün olmadığı bir dünyada özgür olan olduğu, ister iyi ister kötü
davransın ölümsüz mucize yaratıcısı, şaşırtıcı bir istisna, hayvanüstü,
handiyse tanrı, yaratılışın anlamı, var olmaması düşünülemeyen, kozmik
bilmecenin çözüm şifresi, doğanın büyük hakimi ve onun aşağılayıcısı, kendi
tarihine dünya tarihi diyen varlık olduğu duygusudur. hiçliklerin hiçi
insandır.
ne denli az zevk yetiyor birçoklarına yaşamı iyi bulmak
için, ne denli mütevazıdır insan!
schopenhauer: yaşama istencinin zaman içindeki sürekli
varlığının işareti cinsel birleşmedir.
her türlü karşı sevgiden vazgeçmek, sevginin sevilen varlığa
acı çektirmemek adına ortaya koymaya hazır olduğu bir fedakârlıktır; aksi
durumda kendi kendine, bu fedakarlığın verdiği acıdan daha fazla acı
çektirecektir.
vicdan azabı çekmek, bir köpeğin taşı ısırması kadar
aptalcadır.
en seçkin anlama yetisi olmadıkça, der deneyim, en incelmiş
seçme yeteneği ve güçlü bir ölçülülük eğilimi olmadıkça, doğuştan ahlaksal zenginler,
ahlaklılık savurganlarına dönüşürler. merhametli, iyiliksever, uzlaştırıcı,
yatıştırıcı dürtülerine kendilerini ölçüsüzce kaptırarak, çevrelerindeki tüm
dünyayı daha ihmalci, daha istekli ve daha duygusal kılarlar. bu büyük ahlaksal
savurganların çocukları da bu yüzden kolaylıkla ve söylemesi ne acı ki, en iyi
durumda hoş, hastalıklı birer işe yaramaz olup çıkarlar.
dikkat et de, dinginliğin ve huzurun, bir kasap dükkanının
önünde duran köpeğinkiyle aynı olmasın: korkusundan ileriye iki, hırsından da
geriye bir adım atamayan ve gözlerini ağzıymış gibi açan köpeğin.
on emirdeki gibi ahlaksal yasaklar yalnızca boyunduruk
altına alınmış aklın çağına uygun düşerler.
iyi olan her şeyden pay almak isteyen, her an küçük olmayı
da bilmeli.
tutkularını yenmiş bir insan, dünyanın en verimli toprağını
ele geçirmiştir.
ancak en zeki ve en çalışkan hayvanların canları
sıkılabilir.
en kısa yol, olabildiğince düz olan değil, uygun rüzgarda
yelkenlerimizi şişirendir.
yalnızca kendi gördüğü zararlar akıllı yapar kişiyi,
yalnızca başkalarının gördüğü zararlar da iyi.
kutsallık kokusu yalnızca yanılgılara siner.
insanlar, düşüncelerindeki imgelere, en sevgili
sevgililerine olduklarından daha çok sadıktırlar.
bir partiden ya da bir dinden ayrılmak isteyen, şimdi onu
çürütmesi gerektiğini düşünür. oysa çok fazla kibirli bir düşüncedir bu.
gerekli olan yalnızca, şimdiye dek hangi perçinlerin onu bu partiye ya da dine
bağladıklarını ve şimdi artık bunu yapmadıklarını, hangi niyetlerin onu buraya
sürüklediklerini ve şimdi başka yöne sürüklediklerini açıkça görmesidir. o
partinin ya da dinin yanına bilgiye dayalı kesin gerekçelerle geçmiş
değilizdir; ondan ayrıldığımızda da böyleymiş gibi yapmamalıyız.
büyük üslup, güzel olanın korkunç olana karşı zafer
kazanmasıyla doğar.
genç yazarlar bilmezler, iyi anlatımın, iyi düşüncenin ancak
kendisi gibiler arasında iyi bir etki yaptığını; harika bir alıntının bütün bir
sayfayı, hatta bütün bir kitabı mahvedebileceğini, bu arada okuru uyarıp ona
adeta "dikkat et, ben değerli taşım ve etrafımdakiler kurşun, soluk adi
kurşun" diye sesleneceğini. her sözcük, her düşünce ancak kendi toplumunda
yaşamak ister: budur seçilen üslubun ahlakı.
artık, bir kitap yazmak istediği söylenen yazarları değil,
yalnızca düşünceleri yanlışlıkla bir kitap olanları okumak istiyorum.
özgün olan genellikle hayranlık uyandırır, hatta tapılır
ona; ama ender olarak anlaşılır. gelenekten inatla uzaklaşmak demek, anlaşılmak
istememek demektir.
klasikler, entelektüel ve yazınsal erdemleri yeşertenler
değil, halklar yok olup gitseler bile üzerlerinde duran bazı erdemleri
olgunlaştıranlardır ve onların en uçtaki sürgünleridirler; çünkü onlardan daha
hafif, daha özgür, daha saftırlar.
kalem, mürekkep ve yazı masası istemelidir kitap; ama
genellikle kalem, mürekkep ve yazı masası kitabı isterler. bu yüzden şimdi bu
kadar az şey var kitaplarda.
gözüpek benzetmeler yazarın kötü niyetinin kanıtı
değillerse, onun yorulmuş düşleminin kanıtıdırlar. ama her halükarda onun kötü
zevkinin kanıtıdırlar.
iyi bir yazarın elde edeceği en son şeydir verimlilik; ona
daha başından sahip olan, asla iyi bir yazar olamayacaktır. en soylu yarış
atları, zaferlerinin yorgunluğunu çıkarma hakkına sahip oluncaya dek
cılızdırlar.
gerçek düşünceler, gerçek şairlerde hep örtülü dolaşırlar,
mısırlı kadınlar gibi; yalnızca düşüncenin derin gözü bakar özgürce, peçenin
ardından.
böyle yaparız birçok yeteneği onaylarken: onlara iyilik
ederiz, bize acı verdiklerinde.
sıradanlık üstün tinin taşıyabileceği en mutlu maskedir,
büyük kitlenin, yani sıradanların aklına bir maske olduğunu getirmez; yine de
tam da onların yüzünden tercih etmiştir bunu, onları kışkırtmamak için, hatta
hiç de az değildir bunda, acımanın ve iyiliğin payı.
en yüce ve en kültürlü tinlerin ve de onlara ait olan
sınıfların doğurganlıklarının az oluşu, çoğu kez evlenmeyişleri ve genel olarak
cinsel soğuklukları, aslında insanlığın tutumluluğudur. bu tür insanlar
insanlığın doruklarıdır, küçük zirveler halinde devam edemezler.
geçmişe saygı duyulan hiçbir yerde titizleri ve temizleri
içeriye sokmamak gerekir. birazcık toz, çöp ve pislik olmadan kendini iyi hissetmez
dindarlık.
hemen hemen her mesleğe bir amaç için seçilerek başlanır;
ama meslek nihai amaç olarak sürdürülür. niyetlerin unutulması, en sık yapılan
aptallıktır.
kendisi en üst düzeyde düşünme gücünün bir ürünü olan
makine, onu kullanan insanlarda hemen hemen yalnızca en düşük düzeydeki,
düşüncesiz güçleri devindirir. bu sırada, başka zaman atıl duran olağanüstü bir
gücü yerinden oynatır, doğrudur bu; ne ki daha yukarıya çıkma, daha iyisini
yapma, sanatçı olma itkisi vermez. etkin ve tek biçimli kılar; ancak bu durum
zaman içinde bir karşı etkiyi, onun sayesinde değişiklikler dolu aylaklığı
özlemeyi öğrenen ruhta, ümitsiz bir can sıkıntısını doğurur.
ortaçağ en büyük tutkuların çağıdır. ne antik çağda ne de
bizim çağımızda vardır ruhun bu genişliği; ruhun uzamı asla daha büyük
olmamıştır ve asla daha uzun birimlerle ölçülmemiştir.
her azarda biraz hakikat ve her övgüde biraz aptallık
buluyorum. övgüyü genellikle hafife alıyor ve azarı da abartıyorum.
yalnızca sıradan olanın bir fiyatı vardır.
birkaç saatlik bir dağ çıkışı, bir namussuzu ve bir azizi
oldukça eşit iki yaratık yapar.
ara sıra biraz sağlık, en iyi ilacıdır hastaların.
iftiralar, başkalarının senin bedeninde ortaya çıkan
hastalıklarıdır; toplumun ahlaksal bir beden olduğunu; bu yüzden senin,
başkalarına yarayacak tedaviye kendi üstünde başlayabileceğini kanıtlarlar.
zaman zaman insanlara karşı aldırışsız ve soğuk oluşumuz,
katılık ve karakter eksikliği olarak yorumlansa da, çoğu kez yalnızca tin
yorgunluğudur. bu durumdayken başkaları ve kendimiz de bize önemsiz ya da can
sıkıcı gelir.
kahramanca olan, kişinin büyük bir şeyi, kendini
başkalarının önünde, başkaları ile rekabet içinde hissetmeden yapmasına -ya da
büyük bir tarzda yapmamasına- dayanır. kahraman, ıssız ve ayak basılmaz kutsal
sınır bölgesini hep taşır yanında, nereye giderse gitsin.
aptallık, kadındaki kadınca olmayandır.
en berbat veba bile bir gün kibrin elinden gitmesi kadar
zarar veremez insana.
demokratik kurumlar, tiranca arzuların eski vebasına karşı
karantina tesisleridir; bu halleriyle çok yararlı ve çok sıkıcıdırlar.
en tehlikeli yandaş, yokluğu tüm partiyi yok edebilecek
olandır; yani en iyi yandaştır.
bir şey yaşandığı sürece yaşanana boyun eğmeli ve
gözleri kapamalı, yani hemen burada gözlemciyi oynamamalı. yoksa yaşantının
iyi hazmedilmesine engel olunur: bir bilgelik yerine bir hazımsızlık kalır
geriye.
bilmek ve ölçmek istediğin şeylere veda etmelisin, en
azından bir süreliğine. ancak şehirden uzaklaşırsan görürsün, kulelerin
binaların üzerinden ne kadar yükseğe uzandığını.
vermek daha mutludur sahip olmaktan; nedir ki en zengin
kişi, bir çölün ıssızlığında!
ev tamamlandığında, iskele sökülmelidir.
gelişkin insanlığın ilk çağında cesaret erdemlerin en
seçkini olarak kabul ediliyordu, ikinci çağda adalet, üçüncüsünde ılımlılık,
dördüncüsünde de bilgelik. biz hangi çağda yaşıyoruz? sen hangisinde
yaşıyorsun?
gününün en az üçte birini tutkulardan, insanlardan ve
kitaplardan uzak geçirmeyen biri, nasıl bir düşünür olabilir ki?