emily dickinson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
emily dickinson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16.10.2019

aristos: yaşam üzerine notlar *

john fowles

bütün çatallanan yollar kavşakları düşlerler.

bütün ciddi bilim adamları ve sanatçılar aynı şeyi isterler: hiç kimsenin değiştirme ihtiyacı duymayacağı bir gerçeği. bütün büyük insani etkinliklerin -sanat, bilim, felsefe, din- başlıca işlevi insanı gerçeğe daha çok yaklaştırmaktır.

kaygı acıya neden olan bir eksikliktir, oyun hazza neden olan bir eksikliktir.

dünyamızda felsefenin filozoflara, toplumbilimin toplumbilimcilere ve ölümün de ölülere bırakılması gerektiği yolunda çok yaygın bir görüş vardır. sanırım bu, zamanımızın büyük sapkınlıklarından -ve tiranlıklarından- biridir.

milliyetçilik, ucuz bir içgüdü ve tehlikeli bir alettir. herhangi bir ülkeden başka ülkelere borçlu olduğu şeyleri çıkarıp alın, sonra da onunla gururlanabilirseniz gururlanın.

yazı yazdığım yerde, yandaki odada hiç kimsenin olmaması benim için ne kadar kesinse bu da çok geçmeden herkes için kesin olacaktır. şurası gerçek ki odaya girmeksizin hiç kimsenin olmadığını kesin biçimde kanıtlayamam; ama bütün durumsal kanıtlar benim inancımı destekler. ölüm her zaman boş olan odadır.

özgürlüksüz bir dünyada istenç özgürlüğü susuz bir dünyadaki balık gibidir.

yurttaşlık duygusunun körelmesi çağımızın en çarpıcı fenomenlerinden birisidir. insan siyasal bir varlıktır ve bu körleşmeye neden olan şey, başka alanlarda nemo (hiç kimselik) ile uğraşırken ne denli başarılı olursak olalım, hemen hemen hepimizin de siyaset makinesindeki zavallı çark dişlerinden ibaret olduğumuz gerçeğidir.

elli yaşındaki aydın bir adam seçmen kabininde, on beş yaşındayken okulu terk etmiş olan ve üzerinde oy verdiği gerçek sorunlar hakkında bir papağandan daha çok şey bilmeyen tezgahtar bir kızcağızla eşittir. ne var ki bu durumda zalimlik vardır, ironi ve saçmalık vardır. zeki bir adam bir kara cahille aynı değildir; gelgelelim seçmen kabini bunu söyler.

emily dickinson şöyle der: eğer yaz bir önkabul olsaydı, karın ne büyüsü olurdu?

sorunumuz, bilinç öncesi geçmişimizin ödül göreceliğini yeniden inşa etmek; hem hasedin hem de mutluluğun erdemlerini yalıtmak, birinden yıkıcı saldırganlığı ve ötekinden yıkıcı bencilliği uzaklaştırmak ve onları, aralarında etkileşen şeyler durumuna getirmektir. her şeyden önce de bunu heyecanla, kanla ve şantajla değil, bilimle, akılla ve iyilikle yapmaktır.

modern toplumun bütünsel eğilimi nesnel güzelliği zorla boğazlarımızdan aşağı tıkmasıdır.

sahip olunan, her zaman sahip olandır.

haz topluluk saygısından, kişisel minnetten, öz çıkardan (karşılığında iyilik umudu); ölümden sonra hoş bir yaşam umudundan; eğer kültürel çevre tarafından böyle bir duygu "oluşturulmuş" ise suç duygusundan kurtulmuş olmaktan gelir.

kamusal bir iyilik için iyilik yapmak iyilik yapmak değildir: kamusal ödül için bir şey yapmaktır.

ernst mach şöyle der: bir bilgi hiçbir zaman doğru ya da yanlış değildir, sadece biyolojik olarak ve evrimsel olarak daha fazla ya da daha az yararlıdır.

var olan bütün yasalar sonuçta sıkıyönetim yasalarıdır ve adalet her zaman yasadan daha büyüktür.

her anne, mikrokozmosta evrimsel bir sistemdir; olanı sevmekten başka bir seçimi yoktur; çirkin ya da kibirli, suçlu ya da bencil, aptal ya da özürlü çocuğunu sevecektir. analık bütün hoşgörü alıştırmalarının en temel olanıdır ve öğrenmemiz gereken biçimiyle hoşgörü, hâlâ bütün insani bilgeliklerin en temel olanıdır.

seks bir hazlar, ihtiyaçlar alışverişidir; sevgi karşılıksız bir vermedir. seksin büyük simyasının özü budur ve her zina onun saflığını bozar, her sadakatsizlik ona ihanet eder, her zalimlik onu bulutlandırır.

düşman mezarlarında dökülen gözyaşları çoğu kez tuhaf bir biçimde içtendir, kendi yuvasız kalmış enerjimize ağlarız.

* "aristos" sözcüğü eski yunancadan alınmıştır. sözcük tekildir ve kabaca, "belli bir durum için en iyi" anlamına gelir.

26.09.2019

gizem

joyce carol oates

öfkelenmek, depresyona girmekten iyidir.

insanın özünü oluşturan öznellik, bizi birbirimizden dönüşü olmayan bir biçimde ayıran gizemin ta kendisidir.

insan, kendisi delirmeden, içinde deliliği barındırabilir mi?

öğretmek bir iletişim eylemidir; anlayış -buluşma-, bilgiyi, beceriyi paylaşma isteği; başkalarıyla, yani öğrencilerle uyum içinde yaşama, başkalarını kendi ruhunun yalnızlığına davet etmektir.

umut, geriye bakınca, çoğu kez acı bir şaka gibidir.

emily dickinson'ın dediği gibi, incilere geçene kadar oyun hamuru ile oyalanıyoruz. yaşamlarımız başlangıçta hep oyun hamuru ile oyalanma biçimindedir. ardından rüzgarda hızla kapanan bir kapının şiddetiyle ensemize iner yaşam.

william james: bizi tanıyan insan sayısı kadar farklı kişiliğimiz vardır.

doğada iyi veya kötü yoktur. yalnızca yaşam yaşamla savaş halindedir. yaşam yaşamı tüketir. ama insan yaşamının öbür yaşam formlarından daha değerli olduğuna inanmak isteriz.

spinoza: her canlı kendi varlığını sürdürme çabasındadır.

bahtsızlar içinde belagati en güçlü olandır hamlet.

erkekler kendilerini saklarlar kadınlardan. erkek ötekidir, ehlileştirilmesi gerekir; kadın ise ehlileşmenin ta kendisidir.

her şey önemsiz, anlamsız ve amaçsız olduğu derecede derindir.

william carlos williams: en erdemli davranış intihardır.

insan yalnız yaşayınca, yemek yemesi aşağılanma ya da alay gibi geliyor. çünkü yemek denen şey toplumsal bir törendir; yoksa yemek yalnızca içine yiyecek doldurulmuş bir tabaktan ibarettir.

18.02.2016

öznellik

joyce carol oates

insanın özünü oluşturan öznellik, bizi birbirimizden dönüşü olmayan bir biçimde ayıran gizemin ta kendisidir.

insan, kendisi delirmeden, içinde deliliği barındırabilir mi?

öğretmek bir iletişim eylemidir; anlayış -buluşma-, bilgiyi, beceriyi paylaşma isteği; başkalarıyla, yani öğrencilerle uyum içinde yaşama, başkalarını kendi ruhunun yalnızlığına davet etmektir.

umut, geriye bakınca, çoğu kez acı bir şaka gibidir.

emily dickinson'ın dediği gibi, incilere geçene kadar oyun hamuru ile oyalanıyoruz. yaşamlarımız başlangıçta hep oyun hamuru ile oyalanma biçimindedir. ardından rüzgarda hızla kapanan bir kapının şiddetiyle ensemize iner yaşam.

william james: bizi tanıyan insan sayısı kadar farklı kişiliğimiz vardır.

doğada iyi veya kötü yoktur. yalnızca yaşam yaşamla savaş halindedir. yaşam yaşamı tüketir. ama insan yaşamının öbür yaşam formlarından daha değerli olduğuna inanmak isteriz.

spinoza: her canlı kendi varlığını sürdürme çabasındadır.

bahtsızlar içinde belagati en güçlü olandır hamlet.

erkekler kendilerini saklarlar kadınlardan. erkek ötekidir, ehlileştirilmesi gerekir; kadın ise ehlileşmenin ta kendisidir.

her şey önemsiz, anlamsız ve amaçsız olduğu derecede derindir.

william carlos williams: en erdemli davranış intihardır.

insan yalnız yaşayınca, yemek yemesi aşağılanma ya da alay gibi geliyor. çünkü yemek denen şey toplumsal bir törendir; yoksa yemek yalnızca içine yiyecek doldurulmuş bir tabaktan ibarettir.

2.06.2015

hayat

emily dickinson


ah yaşam, kanın akışıyla başlayan
ve kupkuru noktalanan

11.02.2014

seçme şiirler

emily dickinson



bir orkide yüreği taşıyana
bataklıklar pembedir haziranla

su, susuzlukla öğretilir
kara, geçilen okyanuslarla
taşımasarsıntıyla-
barış, anlatılan savaşlarıyla
sevgi, hatırada kalanla
kuşlar, karla.

coşku, bir kara ruhunun
gidişidir denize
evleri geçip
burunları geçip
derin sonsuzluk içine

"umut" o tüylü şeydir
ki ruha tüner
ve şakır durur sözsüz bir ezgiyi
ve hiç durmaz hep öter

bir kalbi kırılmaktan koruyabilsem
yaşamış olmayacağım boşuna
bir hayatı acıdan kurtarabilsem
bir ağrıyı dindirebilsem ya da

ya da bayılan bir ardıç kuşunu
koyabilsem yeniden yuvasına
yaşamış olmayacağım boşuna

bilmeyiz nice yüksek olduğumuzu
istenmedikçe ayağa kalkmamız
ve o zaman uygunsak tasarıya
göklere değer başımız

umut garip bir icattır
yüreğin bir buluşu
sürekli hareket halinde ama
yine de hiç aşınmaz

yaz göğünü görmek, bir
kitaba asla girmese bile, şiirdir
ele geçmez gerçek şiirler

kan soluktan daha gösterişlidir
ama onun gibi dans edemez

ölene dek sarsın güzellik beni
güzellik acısın bana isterim
ama bugün versem son nefesimi
gözünün önünde öleyim derim