31.12.2021

uzun lafın kısası

alain:
hayatı ne kadar yoğun yaşarsak onu kaybetmekten o kadar az korkarız.

ayn rand: dünyada tek kutsal değer insan aklıdır. insanın ihlal edilmez aklıdır.

balzac: zaman çılgınlıklarımızı sorgulayabilir ama mutluluk bizi hoş görecektir.

elfriede jelinek: insan her zaman en azından ilk üç içinde olmalı; arkadan gelenlerin yeri her zaman çöp tenekesidir.

irvin yalom: hayat birbiri ardına gelen kahrolası kayıplardan oluşur.

jiddu krishnamurti: özgür bir insan kendini belli bir ülkeye, sınıfa ya da düşünce biçimine ait hissetmez asla. özgürlük her seviyede özgürlük demektir ve sadece belli bir çizgide düşünmek özgürlük değildir.

jodi picoult: kanunları yapanlar eşcinsellere ve lezbiyenlere medeni haklar tanırlarsa eyaletteki herkesin bunları isteyeceğinden korkuyor.

john fowles: teknolojideki bütün büyük başarılarımıza karşın bizler, dar profesyonel alanlarımızın dışında, zihinsel olarak şimdiye değin var olmuş en tembel ve en koyunsu kuşaklardan bir tanesiyiz.

kierkegaard: benim özlemim sonsuz bir sabırsızlıktır.

cenap şahabettin: mantık, düşünceye ilişkin konularda pek az değerlidir. yaşam sorunlarında on para etmez.

goethe: her yerde yararlı olmanın yolunu arayın, hiçbir yerde yabancı olmazsınız.

halil cibran: kötü yanımın hiçbir zaman bana zarar vermemiş olması ama içimdeki erdemin bana zarardan başka bir şey getirmemesi ne gariptir!

ün

schopenhauer

ün ve onur ikiz kardeştirler. ün, ölümlü onurun ölümsüz kardeşidir. ün, ne kadar uzun sürecekse o kadar geç ortaya çıkar; tıpkı seçkin olan her şeyin yavaş yavaş olgunlaşması gibi.

onur, nesnel olarak, başkalarının bizim değerimiz hakkındaki görüşüdür ve öznel olarak, bizim bu görüşten korkmamızdır.

lessing: kimi insanlar ünlüdür; kimileri de ünlü olmayı hak ederler.

en büyük hazzı hayran olunmaktan aldığımız için; ama hayran olanlar ise, her şeyin nedeni kendileri oldukları halde, buna gönülleri razı gelmediğinden; en mutlu kişi, bunu nasıl başarmış olursa olsun, kendine dürüst bir biçimde hayran olabilendir. böylece başkaları onu yanıltamazlar.

helvetius: onura, onur için değil, getirdiği yarar uğruna değer veririz.

bir kimseyi kıskanılmaya değer yapan, yargı gücü bulunmayan kandırılmış büyük kitle tarafından büyük bir adam olarak görülmesi değil, onun büyük adam olmasıdır; sonraki kuşakların onun adını duyması değil, onun yüzyıllar boyunca korumayı ve üzerinde düşünülmeyi hak eden düşünceler üretmesi büyük bir mutluluktur. ayrıca bu özelliği onun elinden alınamaz. bu, kendi içimizde yer alandır; öteki ise, kendi içimizde yer almayandır. buna karşılık, hayranlığın kendisi asıl unsur olsaydı, hayranlık duyulan buna değer olmazdı.

şövalye onuru, kibrin ve deliliğin çocuğudur.

genel olarak erkekler arasında aptallar ve cahiller, kadınlar arasında da çirkinler sevilir ve aranırlar. kesinlikle iyi bir kalbi olma ününe kolaylıkla erişirler; çünkü herkes, onların ilgisine, kendisi ve başkaları önünde bir perde gibi gerek duyar. tam da bu yüzden her türden zihinsel üstünlük son derece yalnızlaştırıcı bir özelliktir: lanetlenir ve nefret edilir ve bunun bahanesi olarak da sahibine her türlü hata yakıştırılır.

thomas hobbes: zihnin tüm neşesi, tüm canlılık, insanın onunla kendini kıyaslayarak yüksek görebileceği bir kimsenin varlığına dayanır.

ünün ve gençliğin bir arada olması, bir ölümlü için çok fazladır. yaşamımız öyle yoksuldur ki, bu yaşamın mülklerinin daha ekonomik dağıtılması gerekir. gençliğin bütünüyle kendi zenginliği vardır ve bununla yetinebilir. ama yaşlılıkta, tüm hazların ve zevklerin, kış mevsimindeki ağaçlar gibi kurumalarından sonra, en ücra köşede, ünün ağacı gerçek bir kış yeşili olarak kök salar; ün yazın büyüyen ama kışın yenilen kış armutlarına benzetilebilir. yaşlılıkta, gençliğinin tüm enerjisini kendisiyle birlikte yaşlanmayan yapıtlara adamış olmaktan daha güzel bir avunma yoktur.

yeni bir çağ

walker percy

aşık olmak diye bir şeyin olup olmadığını merak etmeye başladım; yoksa hayattaki en iyi şeyler sıradan cinsel ilişki ve sıradan içki içme gibi basit, kadim zevkler olabilir miydi? gerçekten de yetişkin, sağlıklı bir adam olmak ve daha önce hiç görmediğin hoş bir kadınla karşılaşmak ve onu oracıkta istemek ve onun da senden hoşlandığını görmek, onu bir barda birkaç kadeh içki içmeye davet etmek, elini onun elbisesinin altına sokmak, uyluklarının derin beyaz etine dokunmak, kulağına "peki, şimdi, tatlım, ne dersin?" diye fısıldamaktan daha hoş ne olabilirdi?

tahammül edilebilir sonlu bir hayat yaşayan, çalışan, yiyen, içen, avlanan, uyuyan, mutsuz sayılmayacak, egosantrik bir adam olmanın, sonra günlerden bir gün yüce, yıldızlı göklerin kendisine açılmış olduğunu ve yüreğinin onunla dolup taştığını keşfetmenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musun? onunla? o. kadın. bir kategori değil, bir cinsiyet değil, iki cinsiyetten biri değil, insan bir dişi yaratık değil, bir sonsuzluk. kadın eşittir sonsuzluk. sonsuzluk, senin için ekmek gibi, su gibi elzem hale gelmiş, yaşam ve yüreğinin kendi müziği, soluduğun hava haline gelmiş bir kadından başka nedir ki? sadece ona yakın olmak bile yaşamak ve ruhunun kendi benliğine sahip olmaktır.

etrafımızda bol miktarda kötülük var diyorsun. hitler, gaz fırınları ve benzerlerine ne mi demeli? ne olmuş onlara? herkesin bildiği ve söylediği gibi, hitler zırdeliydi. ve görünüşe göre başka hiç kimse sorumlu değilmiş. herkes emirleri yerine getiriyormuş. hatta böyle bir emrin olmaması, her şeyin bürokratik bir hata olması bile mümkünmüş. hiroşima'da 120 bin kişinin ölmesi mi? onun kötülüğü neresindeydi? harry truman kötü müydü? pilota ve bombacıya gelince, her bakımdan harika adamlardı, iyi birer baba ve aile erkeği. çağın niteliği, korkunç şeylerin olması ama işin içinde hiçbir "kötülük" bulunmaması. insanlar ya deli ya bedbaht ya da harika; o halde "kötülük" nerede işin içine giriyor?

basitçe, şu: bir kanaat ve bir özgürlük. kanaat: bu çağa katlanmayacağım. özgürlük: kanaatime dayanarak eyleme geçme özgürlüğüm var. ve eyleme geçeceğim de. benden başka hiç kimse hem o kanaate hem de o özgürlüğe sahip değil. birçokları benimle aynı fikirde, o kanaate sahipler ama eyleme geçmiyorlar. bazıları eyleme geçiyor, katlediyor, bombalıyor, yakıyor vesaire ama onlar deli olanlar. deli insanların delice eylemleri. ama ya bir tek, kendine hakim, mantıklı ve onurlu adam eyleme geçerse ve kusursuz bir kendine hakimiyet, mantık ve onurla eyleme geçerse? o zaman yeni bir çağın başlangıcı olur. biz yeni bir düzen başlatacağız.

geçmişten, neler olup bittiğinden emin olmayabilirim -her şey karmakarışık, bunun hakkında düşünmemeyi tercih ederim- ama geleceğin ve yeni düzenin ve hayatımın nasıl olacağını biliyorum. yeni düzen, katoliklik ya da komünizm ya da faşizm ya da liberalizm ya da kapitalizm ya da herhangi başka bir izm üzerine kurulmayacak; sadece yeni soyun değer verdiği ve ihlaline eşlik edecek olan şiddetle kendini gösterecek o katı fazilet üzerine kurulacak. bu çağa katlanmayacağız. onu yıkmak yeterli değil. yeni bir düzen kuracağız. dünyanın durumuna katlanmayacağız.

30.12.2021

din

marquis de sade: bir mucize sayesinde itibar kazanmak için sadece iki şey gereklidir: bir şarlatan ve birkaç aptal kadın.

mark twain: onunla baş başa giden saflık dışında, hiçbir şey bir mucizeden daha fazla huşu uyandırıcı değildir.

chapman cohen: tanrılar kırılgan varlıklardır; bir bilim esintisi ya da biraz aklıselim onları öldürmek için yeterlidir. 

peter atkins: din, hakikati asla idrak edemeyeceğimizi söyleyip bizi araştırma yapmaktan vazgeçirerek, varoluşa ilişkin en önemli soruları sormamızın önüne geçiyor. din bizim oldukça önemsiz olduğumuzu belirtiyor. bu kadar aptal tasvir edilmemizin ortaya çıkardığı korku sayesinde din, insanın idrak gücünün sınırsızlığını reddediyor. görünmeyen şeylerin gözümüzü korkutmasına yol açıp inancın boşluğunu vurgulayarak ilerlemeye engel oluyor. bilim bizi mantıklı tartışmalara götüren önemli soruların önünü açıyor. en önemlisi, bilim insanın zihinsel yeteneklerinin gücüne saygı duyuyor. bilim insanlığın potansiyeline dinin yapabileceğinden çok daha fazla saygı gösteriyor.

louis aragon: tüm olası cinsel sapkınlıklar arasında, bilimsel olarak sistematikleştirilmeyen tek şey dindir.

benjamin disraeli: bilimin bittiği yerde din başlar.

decca aitkenhead: bilime başvurarak dini savunmaya çabalamak, tıpkı üç artı dördün bir dondurma olduğunu iddia etmeye benziyor.

24.12.2021

din

bertrand russell

insanlarda din ihtiyacını yaratan, her şeyden önce korkudur. insan kendini güçsüz hisseder. onu korkutan üç şey vardır. biri, doğanın ona yapabileceği şey: doğa onu yıldırımla çarpabilir veya bir depremle yok edebilir. öteki, başka insanların ona yapabileceği şeyler: bir savaşta onu öldürebilirler. üçüncüsü, ki dinle pek ilgilidir, insanın kendi azılı tutkularının ona yaptıracağı şey; durgun bir zamanında, yaptığına pişman olacağı şeyler. bu yüzden birçok insan büyük bir korku içinde yaşar. din de bu korkulara pek fazla kapılmasına yardım eder.

dinin etkilerinin büyük çoğunluğu kötü olmuştur; çünkü dinin buyruğu ile insanlar, varlığı iyice kanıtlanmamış şeylere inanmak zorunda kalmışlar ve bu, herkesin düşüncesini ve eğitim sistemlerini bozmuş ve tam bir ahlak sapkınlığına yol açmıştır. neyin doğru, neyin yanlış olduğu üzerinde durulmaksızın bazı şeylere inanmak doğru, bazı şeylere inanmaksa yanlış sayılmıştır. din, tutuculuğu ve eski alışkanlıklara bağlılığı tanrı buyruğu haline getirmekle büyük ölçüde zararlı olmuştur; insanlar arasında hoşgörüsüzlüğü ve kinleri yüceltip beslemekle daha da zararlı olmuştur.

cehennemi ancak katı yürekli insanlar uydurmuş olabilir. insanca duyguları olanlar, yaşadığı toplum ahlakının cezalandırdığı suçları işleyenlerin öldükten sonra bile sonsuz işkenceler çekmesine razı olmazlar. kendini bilen hiç kimse böyle bir görüşü kabul edemez.

günah, katı yürekli diyebileceğimiz bir ahlakın özüdür. sizi vicdan azabı çekmeden başkalarına işkence etme yoluna götürür. buysa kötü bir şeydir.

lizbon'da dinsizlerin uluorta yakıldığı zamanlar, bazı kurbanlar "hak yoluna" döndüklerini söylemekle ateşe atılmadan önce boğularak ölmek mutluluğuna erebiliyorlardı. kurbanların işkenceler içinde kıvrandıklarını görmek, tatsız bir hayat içinde yaşayan halkın görüp göreceği başlıca zevklerden biri oluyordu. dinsizleri yakmanın doğru bir şey olduğuna inanmanın da elbette bu zevkte bir payı vardır.

ruh azabın kendi yeridir ve kendiliğinden
cenneti cehennem yapabilir, cehennemi cennet (milton)

nice dertli ermişler beden hazlarından kaçarak çöllerde tek başlarına yaşadılar. etten, şaraptan, kadından yoksun bıraktılar kendilerini; hem de buna hiç zorlanmadıkları halde. keşişliğin zararlı yanlarından biri şu ki, beden hazlarından başka hiçbir yerde kötülük görmüyor. bir insan kendi kendine işkence etti mi, başkalarına işkence etmek hakkını da bulur kendinde ve bu, o hakkı destekleyecek her dogmatik sistemi kabul etmeye götürür.

bedenle ruh arasındaki ilişki ne olursa olsun, bu ilişki herkesin sandığından çok daha derindir. o kadar ki, beyin çürüdüğü zaman, ruhun yaşamaya devam etmesi düşünülemez. tanrıya gelince, onun varlığına inananların ileri sürdükleri birçok kanıt varsa da, bunların hiçbiri geçerli değildir ve tanrının varlığına inanmak isteği olmasa, kimse bu kanıtları kabul edemezdi.

yaşadığımız dünya gerçekten bir plana uygun olarak gerçekleşiyorsa, bu planı yapanın yanında neron bir evliya kalır. neyse ki, böyle tanrısal bir planın varlığını kanıtlayan hiçbir şey yoktur. bu plana inananların şimdiye kadar ortaya en küçük bir kanıt bile koymamış olmaları, böyle bir planın yokluğunu gösterir.

biyolojik, fizyolojik ve psikolojik ilerlemeler her zamankinden daha büyük bir olağanlıkla gösterdi ki, doğa olayları fizik yasalarının buyruğundadır. işte gerçekten önemli olan da budur.

23.12.2021

house m.d.

sevdiğin insanlara iyi davranmak kolaydır; ama nefret ettiğin birine iyi davranmak hüner ister.

kömür yeryüzündeki en kirli enerji kaynağıdır.

başarılar biri batırdığında sona erer. başarısızlıklarsa sonsuza kadar peşini bırakmaz.

bitkilerin yaşamı doğanın kötülüğe cevabıdır.

bazı insanlar yalnız başlarına daha iyi çalışırlar.

aşk bize büyüklüğü ilham eder.

birçok yönden, yemek yapmak müzik gibidir. bir senfoni yapmak için farklı elementler bir araya getirilir. farkı şu: beethoven'ın 5. senfonisi yarın kaka olmayacak.

yalnızlık depresyonu besler.

psikopatlar hariç akli dengesi yerinde olan kimse insan öldürmez.

fanteziler her zaman gerçeklikten daha iyidir.

insanlar hak ettiklerini almazlar. sadece ellerine geçeni alırlar.

herkes yalan söyler.

alçak gönüllülük önemli bir meziyettir. özellikle sıklıkla hata yapıyorsan. ama haklıysan kendinden şüphe etmek faydadan çok zarar getirir.

evsiz, genellikle deli ve fakir sözcüklerinin kibarca söylenişidir.

22.12.2021

cesaretini yitirmek üzere olanlar için türkü

bertolt brecht


kanunları var onların, kararnameleri var
kaleleri var nazilerin ve zindanları
(sosyal dernekleri falan haydi bir yana)
yargıçları var ve de gardiyanları
bol ücretli ve her şeyi yapmaya hazırlar
bütün bunlar neden peki
ne sanırlar, bizi avuçlarının içine mi alacaklar

görürler yakında, yok olmazdan önce
bunların hiçbiri bir işe yaramayacak
ama hiçbiri

gazeteleri var onların, kitapları var
hiç konuşturmamak isterler bizi
(politikacıları falan haydi bir yana)
papazları var ve de profesörleri
bol ücretli ve her şeyi yapmaya hazırlar
bütün bunlar neden peki
gerçeklerden bu kadar çok mu korkarlar

görürler yakında, yok olmazdan önce
bunların hiçbiri bir işe yaramayacak
ama hiçbiri

topları var onların, tankları var
makineli tüfekleri var ve el bombaları
(ss kıtaları falan haydi bir yana)
gestapoları var ve de askerleri
az ücretli ve her şeyi yapmaya hazırlar
bütün bunlar neden peki
düşmanları bu kadar da mı güçlü onların

görürler yakında, yok olmazdan önce
bunların hiçbiri bir işe yaramayacak
ama hiçbiri

bir şey mi olacak sanırlar güvenmekle bunlara
düşenler bu payandaya sarılır oldum olası
gelecek bir gün ama, belki de yarın
görecekler bir işe yaramadığını bunların
bağıracaklar o zaman avaz avaz: durun! durun
artık ne top korur onları o gün, ne para

21.12.2021

eski yunan şiiri


aristodemos yalan söylemiyordu
şunu söylediğinde
günün birinde sparta'da:
"insanı insan yapan paradır
cebi delik insan
ne iyidir ne de onurlu."
(alkaios)

yalnız yaşıyorlarsa sayıları neden bu kadar yüksek
sayıları bu kadar yüksekse nasıl yalnız kalıyorlar
sizi gidi yalancı yalnızlar sürüsü!
(palladas)

kendisi hakkında herkesin
söylediklerini dinleyen adam
asla gönül rahatlığına kavuşamaz
(arkilohos)

aklımız başımızda olsa, bir günden fazla
ağlayıp yas tutmazdık ölülerin ardından
(simonides)

kendi gönlünde huzur olsun yeter
yüksünme vatandaşlar
şöyle böyle diyorlar diye
biri kötü şeyler söylese senin hakkında
bir başkası övecektir seni
(mimnermos)

koca kent, en iyi öğretmendir
(simonides)

en parlak akıl bile
güldüremez adamın yüzünü
mübarek sıhhat elden gidince
(simonides)

iyiyi bozmak çok daha kolaydır
kötüyü düzeltmekten
(theognis)

hayatın olup olacağı bu
ne kadar kafa yorsan
ne ikinci bir hayat olacak
ne de şimdiki uzayacak
(palladas)

kadın dediğin kocasını kemirir
iki kez güzeldir kadın:
biri zifaf döşeğinde
öteki ölüm döşeğinde
(palladas)

- karnını şarapla doldurdun da
çatlayıp öldün, anakreon
- ben içmenin tadını çıkardım
sen içmedin de ne oldun sanki
ikimiz de yerin dibindeyiz
(iulianus)

20.12.2021

dexter

özel hayatına sıkı sıkıya tutun. bize neyin önemli olduğunu hatırlatır.

bir insanın arkadaşlarına bakarak bu insan hakkında çok iyi bir hükme varabilirsiniz.

daha büyük bir gücün varlığına pek de inanan biri olmadım asla. ama eğer emin olmasaydım, yaptığım şeyi yapmaya devam etmemi isteyen bir gücün varlığına inanmak zorunda kalırdım.

ah hayat! hayat adetlerdir, alışkanlıklardır, kontroldür.

normal insanların çoğunun toplumla bozulmaması gereken bir anlaşması vardır. iyi bir hayat yaşa ve toplum sana göz kulak olsun. ama toplum topu elinden düşürürse o zaman başka birinin eğilip yerden alması gerekir. işte burada ben devreye giriyorum.

kız kardeşim hala babasını memnun etmek için yaşıyor. bense sekiz yaşındaki bir çocuğu örnek alıyorum. hayatıma devam ediyorum.

bazı insanlar çocuk sahibi olmamalı.

bazen tüm soruları cevapladığını sandığın anda başka bir tanesi suratına tokadı patlatır. işte hayat böyledir. işte bu yüzden ölümü tercih ediyorum.

suçluyu ilk 48 saat içinde yakalamazsanız, onu yakalama şansınız önemli bir şekilde düşmeye başlar.

yırtıcıların dünyasında, aslan asla çakalı ürkütmez.

nasıl oluyor da bir insanı öldürdükten sonra hiç pişmanlık duymuyorken rita'yı hayal kırıklığına uğrattığımda kendimi dünyanın en iğrenç insanı gibi hissediyorum?

17.12.2021

din

clarence darrow: bazılarınız dinin insanları mutlu ettiğini söylüyor. bunu gülme gazı da yapıyor. viski de.

john dewey: dini duygular, entelektüel açıdan yaratıcı değil, muhafazakardır. süregelen dünya görüşünü sahiplenir ve onu kutsallaştırır.

phyllis diller: din ne kadar da orta çağ'a özgü bir fikir! hiç konuşmasam daha iyi. ah, her şey para yüzünden.

albert einstein: din, kapının olmadığı yerde bir çıkış yolu bulma girişimidir.

emma goldman: din, kutsal hakikat, ödüller ve cezalar; dünyanın en büyük, en yozlaşmış ve en tehlikeli, en güçlü ve karlı endüstrisinin temel taşlarını oluşturur.

sam harris: dinin sapkınlığı, aklı başında insanların inanılmaz kitlesel düşüncelere inanmalarına yol açmasıdır.

heinrich heine: kapkaranlık bir gecede bulunabilecek en iyi rehberin bir kör olması gibi, karanlık çağlarda da insanlar en iyi dinle yönetilmişlerdir. fakat güneş doğduğunda, kör yaşlı adamları rehber olarak kullanmak aptalca olacaktır.

william blake: hapishaneler kanunun tuğlalarından, genelevler ise dinin taşlarından yapılmıştır.

16.12.2021

how i met your mother

bir sihirbaz en iyi numarasının sırrını asla açıklamaz.

kızlar kutu süt gibidir. hepsinin bir seksilik son tarihi vardır. sıradan bir adam gelip dolabı açar, seni alır, koklar ve önemsemeyip bir yudum almaz demiyorum. ama ondan sonraki gidişat kötü.

hayatta, nelerin yıkılmasına dayanabileceğinize ve neleri, her ne olursa olsun muhafaza etmeniz gerektiğine karar vermeniz gereken bazı anlar vardır.

otobüste manyak bir insan göremiyorsanız o sizsiniz demektir.

gelecek insanı korkutur. ama sırf aşina olduğun için geçmişine geri dönemezsin. insanı cezbettiği doğru. ama hata yapmış olursun.

satrancın kilit noktası, mümkün olan tüm sonuçları görmeye çalışmaktır.

her iyi ilişkinin bir elde edeni bir de razı olanı vardır. biri kendi liginin dışında birini elde eder; diğeri de kendinden aşağı seviyedekine razı olur.

hayatta hiçbir şey hamlenizi yaparkenki o hoş, korku dolu heyecanla kıyaslanamaz. her şeyi kafanızda kurup gözünüzü kararttığınız o an kadar.

"görmek istediğiniz değişimin bir parçası olun." (gandhi)

arkadaşlarınız güzel bir haber verdiğinde onlar adına bir milisaniye süresince sevinirsiniz. sonra hemen kendinizi düşünmeye başlarsınız.

eski her zaman daha iyidir. yaşlanmak için sabırsızlanıyorum. esnek şeyler giyebilirsin. rujunu taşırmama gibi bir zorunluluğun olmaz. mağazadan bir şey çalıp kafan karışmış gibi yapabilirsin. her yerde uyuyabilirsin. araba kullanırken bile. harika bir şey. bitkin, yıpranmış ve kırış kırış olmak için sabırsızlanıyorum.

15.12.2021

şair

murathan mungan

bir şair ölürken yerküreyi bulduğundan daha güzel, daha iyi bırakmak zorundadır.

şairlerle ressamlara devlerin dikkati gerekir. görünüşlerinin aksine tabiatın en zayıf canlıları devlerdir çünkü. ilk onlar silindiler yerküre üzerinden. bu yüzden devler daha dikkatli olmalıdır. iyi bir dev, tavşan uykusuyla uyumalıdır. çünkü hayat onu her an gafil avlayabilir.

mayası şair olarak doğmuş birinin kelimeleri uzun süre karanlıkta kalamaz. hiçbir güç kelimelerini uzun süre bağlayamaz onların.

şairlerin ortalığa hakim olacakları saatler herkesin uykuda olduğu saatlerdir. gece yarısından sonradır ve sabahın ilk saatleridir. herkesin uykuda olduğu saatleri kullanır şairler. çünkü zaman hırsızıdırlar. başkalarının zamanlarını çalarlar. yeryüzünün saklı zamanlarını, uykulu zamanlarını kullanırlar. herkesin ortak kullandığı saatlerde zaman zayıflar, güçsüz düşer. çünkü paylaştırılmış, bölüştürülmüş, diri tutulmuştur; ışığın ve gölgenin oyunlarından mahrum bırakılmıştır; her şey çok aydınlıktır. nesnelerin ve hayatın görünüşü çiğdir. nesneler de gizlenir, esinler de. kelimelerin yalnızca bir anlamı vardır gündelikte. oysa, yerkürenin uykulu olduğu saatlerde doğa da, nesneler de kendilerini daha çabuk ele verirler.

zamanın daha som, günün daha zayıf olduğu saatleri kullan yeryüzüyle söyleşmek için. sözcüklerin ilk günkü anıları en iyi öyle anımsanır, öyle anlaşılır.

yalnızca şairler için değil, bütün yaratıcı sanatçılar için dürüstlük, zeka ve enerji gerekir; eğer ilkine sahip değilsen diğer ikisi seni yok eder.

şair, ayakları doğduğu topraklara sağlam basarken, sözlerini bütün yerküreye söyleyebilmelidir. bazı çiçeklerin varlıklarını yalnızca yetiştikleri iklime borçlanmış olmaları elbette onların güzelliğini azaltmaz; ama başka iklimlerde yaşayamamaları varlıklarını eksiltir. iyi şiir, doğduğu toprağın iklimini başka iklimlere dönüştürebilme gücüne, yeteneğine sahip olmalıdır. şiir; doğduğu yerlerin sesi, kokusudur. kendi güneşini, kendi rüzgarını, kendi yağmurunu her yere taşır. hem de gittiği yerin güneşi, rüzgarı, yağmuru olur. iyi şiir tıpkı bir çömlek gibi, vücut bulduğu toprağı başka diyarlara taşıyabilmeli, oralarda da kullanılabilmelidir. şiir kullanışlı bir şeydir. bir eşya gibi kullanışlı bir şey.

bir şairi rüzgarından [üslup] tanırsınız.

işin güç yanlarından biri, kendi yarattıklarınızı yönetmektir. örneğin okyanusun fırtınasını, fırtınaya tutulmuş gibi değil de durulukla anlatırsan okyanus da fırtına da senin olur. çalkalanması gereken, betimlediğin okyanus olmalı, kalemin değil.

sıradan şeyler hakkında yalan söyleyenler yalnızca yalancıdır; önemli şeyler hakkında yalan söyleyenlerse şair olur; bu yüzden hakikatler şairlerin en iyi konusudur.

yazı, eli kalem tutan herkese, içtenliğin en çabuk sahteleşen şey olduğunu öğretir.

13.12.2021

din

lucretius: tüm dinler aynı ölçüde, cahiller için görkemli, siyasetçiler için kullanışlı ve filozoflar için gülünçtür.

steven weinberg: din olsa da olmasa da iyi insanlar iyi işler, kötü insanlar da kötü işler yapabilirler. ama iyi insanlara kötü işler yaptırmak dinin işidir.

james madison: din köleliği, zihne pranga vurur, onu güçten düşürür ve tüm soylu girişimler karşısında bir engel oluşturur.

christopher marlowe: din çocukça bir oyuncaktır ve cehaletten başka günah yoktur.

karl marx: dini acılar, gerçek acıların hem dışavurumu hem de protestosudur. din baskılanmış varlığın ifadesi, kalpsiz dünyanın kalbi ve ruhsuz koşulların ruhudur. o, kitlelerin afyonudur.

tom robbins: din sadece kitlelerin afyonu değildir, o siyanürdür.

ebu'l-ala el-maarri: din tarih öncesi insanlar tarafından uydurulmuş, saf kitleleri sömürenler dışında herkes için gereksiz bir masaldır.

dennis potter: bana göre din yara bandı değil, her zaman yaranın kendisi olmuştur.

jesse ventura: teşkilatlanmış din, sayıca üstün olmaya ihtiyaç duyan zayıf karakterli insanlara söylenen bir yalan ve onların kullandığı bir koltuk değneğidir. insanlara dışarı çıkmalarını ve burunlarını başkalarının işlerine sokmalarını söyler.

10.12.2021

umut

ernesto sabato

insanlık sorunlarına bile değinse, soyut kavramlar hiçbir insanı avutamaz, etten kemikten somut bir varlığın, sıkıntılı gözlerle bakan bir zavallının, yalnızca umutla beslenen birinin üzüntülerini ve kaygılarını hafifletemez. neyse ki insanın mayasında yalnızca umutsuzluk değil, esin ve umut da vardır; yalnızca ölüm değil, arzu ve yaşam da vardır; yalnızca yalnızlık değil, birlik anları ve aşk da vardır. eğer yalnızca umutsuzluk olsaydı hepimiz kendimizi ölmeye bırakırdık ya da kendimizi öldürürdük; ama böyle olmuyor.

aslında bu günün dünyasında umut sahibi olmak mantıklı değil. aklımız, mantığımız bize sürekli bu dünyanın vahşi olduğunu kanıtlar, bu nedenle mantık yok edicidir; kuşkuya, kinizme, en sonunda da yok etmeye yönelir. neyse ki insanoğlu mantıklı bir yaratık değildir, umut büyük yıkımların arasında tekrar tekrar yeniden doğar. bu kadar mantıksız, dokunaklı bir biçimde mantıksız, narin, her türlü temelden yoksun bir şeyden yeniden yeniden doğmak, insanoğlunun akılcı bir varlık olmadığının kanıtıdır. böylece depremler japonya'nın ya da şili'nin geniş bir bölümünü yerle bir etmişken, çin'de, yang tse'de millerce arazi dev bir su baskını sonucu sular altında kalmışken, otuz yıl savaşları gibi zalim ve kurbanlarının çoğunluğu için anlamsız bir savaş kadınları, çocukları, köyleri kesmiş, doğramış, işkence etmiş, katletmiş, tecavüz etmiş, yakmış, yok etmişken, başkalarının ya da doğanın bu mahvına maruz kalan güçsüz ve korumasız insanlar, umutsuzluk içinde asla yaşamak istemediklerini, yaşamlarını hiçbir zaman yeniden kuramayacaklarını, isteseler bile kuramayacaklarını düşünürler. ama aynı erkekler ve kadınlar (özellikle kadınlar; çünkü kadın yaşamın kendisidir, toprak anadır, her zaman içinde minicik bir parça umut barındırır), bu zavallı, eğreti insanlar, aptal ama kahraman karıncalar gibi her şeye yeniden başlarlar, yeniden küçük, gündelik dünyalarını inşa etmeye koyulurlar; küçücük, bu yüzden çok dokunaklı dünyacıklarını. dünyayı kurtaran fikirler değildir, ne akıl ne de mantıktır; tam tersine, insanların akıl almaz umudu, yaşamda kalmak için gösterdiği inatçı gayret, henüz olanak varken solumak için gösterdiği coşku, şanssızlıkların karşısında her gün gösterdiği küçük, gülünç, dirençli kahramanlıktır.

9.12.2021

edebiyat

alberto manguel

her ne kadar hayıflansak da yazılı dil, bundan beş bin yılı aşkın bir süre evvel ilk olarak ortaya çıktığı zaman, ozanlar değil muhasebeciler tarafından icat edilmişti. iktisadi nedenlerle, iktisadi vakaları, örneğin mülkleri, ticari alışverişleri ve alım-satım anlaşmalarını kayıt altında tutma gayesiyle ortaya çıkmıştı.

hikâyeler, en iyi ve en doğru olanlar dahi, bizi kendi akılsızlığımızdan kurtarmaya yetmezler. hikâyeler bizi acı çekmekten ya da hatadan, doğal ya da yapay felaketlerden, intihara meyilli açgözlülüğümüzden koruyamazlar. yapabilecekleri tek şey, kimi zaman, öngörmesi imkansız nedenlerle, bize bu akılsızlığı ve açgözlülüğü anlatmak ve gün geçtikçe kusursuzlaşan teknolojiye daha ihtiyatlı yaklaşmamız gerektiğini hatırlatmak olabilir. hikâyeler acılarımızı teselli etmeyi ve deneyimimizi isimlendirecek kelimeleri teklif edebilirler bizlere. hikâyeler bize kim olduğumuzu ve eleğinden geçtiğimiz bu kum saatlerinin ne olduğunu anlatabilir; bunca istismar edilmiş bir dünyada, konforlu bir mutlu sona gereksinim duymaksızın bize bir arada yaşamda kalmanın yollarını sunan bir gelecek önerebilirler.

edebiyat dogmanın karşıtıdır. edebi bir metin daima başka okumalara, başka yorumlamalara açıktır; çünkü belki de, dogmadan farklı olarak, hem düşünce hem ifade özgürlüğüne izin verir ve bize tahayyül gücü bahşeden o önemli genler gibi, kendi kendini üretebilir niteliktedir. hiçbir edebi metnin bütünüyle özgün, tam anlamıyla biricik olmayıp hepsinin kendinden önceki metinlerden kaynaklanmasını, alıntılar, yanlış alıntılar ve başkaları tarafından yaratılarak tahayyül ve kullanım yoluyla dönüşüme uğrayan söz dağarcıkları üzerine kurulmasını dokunaklı buluyorum. yazarlar ilk hikâye ya da son hikâye diye bir şeyin olmadığı gerçeğinde teselli bulmalıdırlar. edebiyatımız, belleğimizin erişmemize izin verdiği başlangıçlardan çok daha öncesine uzanmakta ve tahayyülümüzün algılamamıza izin verdiğinden çok daha ileride yatan geleceğe erişmektedir.

ölüm yalnızca kaçınılmaz ortak kaderimiz değildir; insanlığın ona dair ortaklığı bizzat yaşamın içine dek yayılır; yaşamımız asla bireysel değildir, ötekinin varlığıyla ilelebet zenginleştiği gibi yokluğunda da fakirleşir. bir başımıza, bir adımız ve bir yüzümüz yoktur; bize seslenecek biri ve ayırt edici özelliklerimizin farkına varmamızı sağlayacak bir yansımamız yoktur.

her edebi ilişki, az çok bilinçli bir biçimde, ötekini görmenin üç yolunu içerir: hayali, yarı-kurmaca, tahayyülümüzde sembolik ya da alegorik ağırlığı olan bir varlık olarak; mülkiyetimize ve kimliğimize göz diken ve mücadele ederek yok edilmesi gereken bir tehdit olarak; bizi yöneten, bize bilgece öğretmenlik eden, sevmemiz ve gözüne girmemiz gereken yaratıcı bir yardımsever olarak.

her toplum kendini tanımlamak için kendisinin girift ve çok yönlü bir tasavvuru kadar, bir başkasıyla karşıtlık ilişkisine de ihtiyaç duyar. her sınır içeriye aldığı kadar da dışarıda bırakır ve ulusun bu ardışık yeniden tanımlamaları, birbirleriyle örtüşmek ya da kesişmek suretiyle, kümeler kuramındaki dairelerle aynı işi görür.

ismet inönü

sevan nişanyan

atatürk'ün ölümüne dek kendi evinde münzevi hayatı yaşayan inönü, 10 kasımdan bir gün sonra nasıl oy birliğiyle cumhurbaşkanı seçildi? kapalı bir rejimde bu kadar ani bir değişim nasıl olabilir? şöyle açımlayalım: daha bir gün öncesine dek üçüncü şahıslar huzurunda inönü'nün adını bile anmaktan çekinecek rejim ileri gelenleri, 24 saatten kısa bir süre içinde nasıl fikir değiştirip, birbirleriyle istişare edip, itirazları giderip, inatçıları ikna edip, ortak bir karara varabildiler? mantıklı geliyor mu bu size?

hele atatürk'ün 5 eylül 1938'de vasiyetnamesini yazdırırken muhtemelen inönü'nün ölmüş olduğuna inandığı, bu yüzden inönü'nün oğullarının eğitimi için kendi şahsi servetinden fon ayrılması talimatı verdiği göz önüne alınırsa, gerçekten ilginç bir durum değil mi?

8.12.2021

tanrı

boris vian

tanrı yağmuru sevmez. tanrı eşekotunu sevmez. tanrı pek az umursar tarhlarınızla yavan serüvenlerinizi. tanrı sırma işlemeli bir köşe yastığıdır, güneşte mıhlanmış bir elmastır, sevgiyle işlenen paha biçilmez bir bezektir, auteuil'dür, passy'dir, ipek cübbeler, nakışlı çoraplar, gerdanlıklar ve yüzüklerdir, yararsız olan, büyüleyici olandır, elektrikli kutsal ekmek taslarıdır.

tanrı, gereksiz olandan alınan hazdır.

tanrı yararcı değildir. tanrı bir bayram armağanıdır, karşılık beklemeden yapılan bir bağıştır, bir platin külçesidir, sanatsal bir benzetmedir, hafif bir şekerlemedir, tanrı fazladan vardır. ne bir şeyden yanadır ne de karşısında. artık olandır o.

lüks tanrısı aşağılık davranışlarınızdan, kirli çoraplarınızdan, sarı lekeli donlarınızdan, kararmış yakalarınızdan ve dişlerinizdeki kefekiden tiksinir.

tanrı yağsız sosları, boş kursaklı horozları, kadidi çıkmış beygirleri cennetine almaz; tanrı büyük bir gümüş kuğudur, tanrı ışıl ışıl yanan bir üçgenin içindeki yakut taştır, altından bir oturağın dibindeki elmastır, tanrı kıratların verdiği hazdır, platin renginde büyük gizlerdir, malampia fahişelerinin yüz bin adet yüzüğüdür, tanrı kadifeden bir piskoposun taşıdığı sonsuz bir mumdur, tanrı değerli madenlerin, sıvı incilerin, kaynamış cıvanın, eter billurunun içinde yaşar. 

hödükler! tanrı size bakıyor ve sizden utanıyor.

7.12.2021

yaşam sanatı

zygmunt bauman

farkında olalım veya olmayalım, hoşumuza gitsin veya gitmesin, yaşamlarımız bir sanat yapıtıdır. yaşamlarımızı yaşama sanatının gerektirdiği gibi sürdürmek için, tıpkı herhangi bir sanatın ustası gibi, kendimize -en azından ortaya kondukları anda- açıkça karşı koyması güç olan sorunlar belirlememiz gerekir. her ne yapıyor veya yapabiliyorsak, onunla aşık atmak için, -en azından seçim anında- erişimimizin epeyce ötesinde olan hedefler ve -en azından çoktan edinilmiş- becerilerimizi can sıkıcı bir şekilde epeyce aşıyormuş gibi görünen mükemmellik standartları seçmeliyiz. imkansız olanı denememiz gerekir. kesinlik bir yana, hiçbir güvenilir, yararlı öngörüden destek almadan, uzun ve zahmetli bir çabayla, bu standartları bazen yakalayabileceğimizi, bu hedeflere varabileceğimizi ve böylece sorunlarla başa çıkabileceğimizi olsa olsa umabiliriz.

belirsizlik insan yaşamının doğal habitatıdır, belirsizlikten kaçma umuduysa insan yaşamındaki arayışların motorudur. belirsizlikten kaçmak, yalnızca zımnen varsayılsa bile, her türlü karma mutluluk hayalinin en önemli bileşenidir. "gerçek, muntazam ve eksiksiz" mutluluğun, her zaman belli bir uzaklıktaymış gibi görünmesinin nedeni de işte budur: malum ufuk gibi, ne zaman yakınlaşmaya çalışsanız uzaklaşır.

2.12.2021

mad men

insanlar düşlerini gerçekleştirmek için bir şeyler satın alırlar.

bazen en iyisi bir şey yapmayıp sadece beklemektir.

antika bir sandalyeye uzun uzun bakarsan düğmeleri ilginç gelir. 

hayatınızda bir noktaya geldiğinizde, eğer şanslıysanız neredeyse istediğiniz her şeye sahip oluyorsunuz. her şeye değil ama, yeterince şeye.

balzac: en kötü korkularımızın kaynağı, olmasını beklediğimiz şeylerdir.

bazı şeylerin doğru olması mümkündür. bazıları muhtemelen doğrudur. bazıları eskiden doğruydu. bazıları ise ileride doğru olacak. bazı şeyler bu gezegende doğru; ama diğerlerinde olmayabilir. gerçeği yalnızca farkındalık yaratır. ve yalnızca gerçek olan rüyaya dönüşebilir. ve yalnızca bir rüyadan ışığa uyanabilirsiniz.

içten gelen bir güzellik çıktığında karşınıza, derin duygular uyandırır. çünkü bir arzu yaratır. doğası gereği, elde edilemez bir şeydir o.

bir müşteriyle çalışmak evlilik gibidir. bazen yanlış nedenlerle başlar. en nihayetinde bir gün elinde patlar.

bazen insanlar istediklerini elde edince, amaçlarının ne kadar sınırlı olduğunu fark ediveriyor.

dizeler

alciatus



nedir bunca acelen, hemen çiçekleniyorsun daha yaprak vermeden
nefret ederim büyümüş de küçülmüş veletlerden

eşekarılarının kralı asla iğnesini batırmaz
iki kat cüsseli olduğu halde diğer arılardan
hoşgörülü bir yönetimin işaretidir bu, ölçülü krallığın
ve dürüst yargıçlara teslim edilen kutsal yasaların

yaşam ışığı söndü mü aslanın
korkak tavşanlar bile sakalını çekip koparır

uzlaşım bahanesiyle düşmanın düşmana verdiği armağanlar
gelecekte olacakları bilen kaderi de beraberinde getirir

köpek yavrusu taşı kapar, dişlerine geçirip sallar
kendisine bu taşı atana zarar vermeye kalkmaz
işte böyle seyirci kalırken insanlar da, gerçek düşmanların kaçmasına
diş geçirmeye çalışır bir zararı olmayana

öfke, bilmez düşmanlarına karşı koymanın yolunu
başkasına geçirir yumruğunu
karar veremez, paldır küldür koşar kendi yıkımına

silahlar togaya boyun eğer, demirden olsun isterse kalpler
belagati üstün olan çekip götürür onları istediği yere

ne demeli buna? zengin olsa da kasası, akıl yoksunu bir adam
yönetilir karısının ya da kölesinin kaprisleriyle

hûlya

ahmed arif

senin o anlatılması imkansız, dayanılmaz gözlerin, bütün kör, şaşı, şiş, alçak ve yere bakan gözleri bir kalemde kaldırır atar dünyadan. sabah gözlerimi sana açarım. akşam, uykularımı senden alırım. nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum. böyleyken gene de şükretmem halime; hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim. aklıma gelmez ki seni usandırır, sana gına getiririm. sana dert, sana ağırlık, sana sıkıntı olurum. nemsin be? sevgili, dost, yar, arkadaş.. hepsi. en çok da en ilk de leyla'sın bana. bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. uçan kuşum, akan suyumsun. seni, anlatabilmek seni. ben cehennem çarklarından kurtuldum, üşüyorum kapama gözlerini.

öylesine hûlya, kutsal ve uzaksın ki.. allah kahretsin beni.

kimse

osip mandelstam


ruhum, yaşım
kim senin gözlerine bakabilecek
acımasız ve kötü, geri dönüp bakacaksın
yarım akıllı birinin gülüşüyle
bir zamanlar koşabilen bir hayvan
kendi izlerine bakacak

tanrı

karen armstrong

baştan aşağı kötülük ve acıyla dolu bir dünya nasıl olur da iyi bir tanrı tarafından yaratılmış olabilir?

tanrı, kendi ön yargılarımızdan kurtulmanın ve bizleri eksikliklerimiz üzerinde düşünmeye zorlamanın bir simgesi olarak görülmeyip bencil nefretimizi meşrulaştırma ve mutlaklaştırmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır.

tanrı yalnızca yararsız değil kesinlikle zararlıydı. laplace, tanrı'yı fizikten çıkardı. gezegenler sistemi, giderek soğuyan güneşten çıkan bir parlaklığa sahipti. napolyon ona "bunun yaratıcısı kim?" diye sorduğu zaman laplace basitçe yanıtladı; "bu hipoteze ihtiyacım yoktu."

neyse ki aydınlanma insanlığa, kendini bu çocukluktan kurtarma olanağını verecektir. bilim dinin yerini alır.

dünyaya yabancılaşma ve kendine yeterliliğin gururu çoğu kişiyi, insanı bağımlı olma koşuluna indirgeyen bir tanrı düşüncesini tümüyle yadsımaya götürecektir.

1.12.2021

neden servet peşinde koşarız?

john fowles

hiçbir şey servetten daha fazla farklılaştırmaz, hiçbir şey yoksulluktan daha fazla benzer kılmaz.

işte bu yüzden hepimiz zengin olmak isteriz. farklı olmak isteriz. ihtiyacımız olan güvenliği de eğlenceyi de sadece para satın alabilir. bu nedenle paranın ardından onursuzca koşma, aynı zamanda onurlu bir şekilde hem eğlencenin hem de güvenliğin ardından koşma anlamına gelir.

para gizil güçtür, rastlantının kontrolü ve rastlantıya erişmedir, seçme özgürlüğüdür, iktidardır.

zenginler bir zamanlar parayla cennete gidebileceklerini düşünüyorlardı, şimdiyse cennet yeryüzüne taşınmıştır. ama zengin adam değişmemiştir ve hâlâ parayla yeryüzündeki cennete gidebileceğine olan inancı kanıtlanmış gözükmektedir.

hem zenginler hem de yoksullar servetin dağılımındaki var olan orantısızlığı karşılıklı olarak desteklemektedirler. siyasal bir sistem servetin dağılımını ne kadar fazla eşitlerse böylesi bir eşitlikten kaçınma yolları o kadar fazla yaygınlık kazanmaktadır. nasıl yoksul bireyler zengin bireyleri karşılıklı olarak destekliyorsa yoksul ülkeler de dünya ülkelerindeki servet farklılığını öyle desteklemektedir. amerika ve batı avrupa ülkelerinden nefret edilmekte ama kıskanılmakta ve taklit edilmektedir.

zenginler eğlence satın alırlar. kapitalist toplumların büyük yasası budur. bu toplumlarda psikolojik hayal kırıklığından kaçmanın tek yolu zengin olmaktır. bütün öteki çıkışlar kapalıdır. daha soylu insani niteliklerin herhangi birinin para kazanması zorunlu olarak gerekmez. bu yüzden paranın kazanılması bir çeşit eşitleyici ögedir. bir insanın, eğer paralı doğmamış ise, herhangi bir koşulda hiçbir zaman elde edemeyeceği bir şeyle değil de elde edebileceği şeyle -yani parayla- yargılanması gerekliliği doğallaşır.

sözlüklerde paraya "bir alışveriş aracı" deniyor. ben buna, varoluşa egemen olan insan dışı rastlantıya verilen insani yanıt diyorum. deha, zeka, sağlık, bilgelik, istenç ve beden gücü, iyi fiziksel görünüm; bütün bunlar doğumumuzdan önce gerçekleşen piyangoda çekip kazandığımız ödüllerdir.

iyi bir toplumun karşılıksız sağlayacağı şu şeyleri satın alabilmek için parayı istiyoruz: yani bilgiyi, anlamayı ve deneyimlemeyi, dünyanın sonları hakkında okumayı ve dünyanın sonlarına gitmeyi, görülen şeylerin çoğunu anlamayarak ve dolayısıyla da bakılan şeylerin çoğunu görmeyerek yaşamın deneyimine varmamayı.

para, ilk kozmik piyangoda başarısız olanları yarı yarıya telafi eden, geçici bir çare anlamında insani piyangodur. ancak para kötü bir piyangodur; çünkü doğum öncesi ilk piyangoda kazanılan ödüller daha sonraki piyango için bol keseden verilen bedava bir bilet oluştururlar. eğer ilkinde şanslıysanız mutlaka ikincisinde de şanslı olursunuz.

yoksullar serveti şu sırayla hoşgörürler: en çok, doğumdan sonra tamamen şans eseri olarak kazanılan serveti; sonra, var olan sisteme göre adilce kazanılan serveti; en az da, doğumda edinilen serveti, miras kalan serveti. en yüce rastlantı, olduğum kişi olmamdır: teksaslı bir multimilyarderin ya da orta afrikalı bir pigmenin çocuğu.

insan, hayat

john fowles

insan bir fail arayıcısıdır. kör bir rüzgarın içindeki bu oluş için, bir salın üzerindeki bu oluş için bir fail ararız. gizemli gücü, neden olanı, tanrıyı, varlığın ve yokluğun gizemli maskesinin ardındaki yüzü ararız.

hiçliğe doğru inşa ederiz, sürekli inşa ederiz.

ölüm hücresinde doğmuşuz gibi; tehlikeli bir çağa, kaçınılmaz bir felakete; anlamlı tek özellikleri gülünç bir biçimde kısa ömürlü olmak ve zevk alma gücünün tamamen ortadan kalkmasıyla son bulmak olan bir varlığa mahkum olmuşuz gibi davranıyoruz.

bizi oyan şey, bir kunduracı tığı gibi, aynı anda iki doğrultuda işliyor. bizim sadece istediğimiz her şeyi elde edebilme konusunda çileden çıkartıcı bir yeteneksizliğimiz yok, aynı zamanda, elde etmeyi istediğimiz şeylerin, şöyle bir farkına varılan, ama çok daha zengin bir insan gerçekliği açısından, değersiz olduklarını, içimizi delik deşik eden bir korkuyla da hissediyoruz.

kısa yaşamımız bir kez yanıp kül olunca, ölüm sonu gelmeyen bir uykudur.

teknolojideki bütün büyük başarılarımıza karşın bizler, dar profesyonel alanlarımızın dışında, zihinsel olarak şimdiye değin var olmuş en tembel ve en koyunsu kuşaklardan bir tanesiyiz.

bütün haz deneyimlerimiz zayıf ancak korkunç şekilde, bir mahkumun son kahvaltısı unsurunu, öleceğini bilen şairin, savaşta ölmeye yazgılı genç askerin yoğunluk duygusunun bir yankısını içerir.

yaşam, ölüme ödediğimiz bedeldir, tersi değil. yaşamımız kötüleştikçe daha fazla öderiz; daha iyiye gittikçe ucuzlar. evrim deneyimin, zekanın, bilginin büyümesidir ve bu büyüme kavrayış anları, daha derin amaçlar, daha doğru davalar, daha istenen etkiler gördüğümüzde ortaya çıkan anlar yaratır. şu anda büyük kavrayış anında durmaktayız: ölümden sonra yaşam yoktur.

kendimizi ne denli küçük hissedersek yaratıcı olmak için o denli az güçlü oluruz. işte bu nedenle boş yeni üslupların, boş yeni modaların ardına takılarak, tıpkı yanan bir binada paniğe kapılmış çocuklar gibi kendimizi her çıkış kapısına atarak kaçmaya uğraşırız.

ne denli aptal olursak olalım, içinde açık bir biçimde iyi bir eylem tarzı gördüğümüz ama yine de yapmaktan kaçındığımız basit durumlar vardır; ne denli bencil olursak olalım, hiçbir özveri gerektirmeyen ama yine de kaçındığımız iyi eylem tarzları vardır.

insan daha duyarlı oldukça, kendisinin ve başkalarının bilincine daha fazla vardıkça, bugünün kötü örgütlenmiş dünyasında, daha fazla kaygılı olacaktır.

insanlar yiyecekten daha fazla şeye ihtiyaç duyarlar ve ihtiyaç duydukları bütün öteki şeyler ancak, kalabalık en az olduğunda; yani, barış, eğitim, yaşanacak yer ve bireysellik olduğunda en iyi gerçekleşebilir.

biz istemek üzere tasarımlanmışızdır: isteyecek hiçbir şey olmazsa, rüzgârsız bir dünyadaki rüzgâr değirmenleri gibi oluruz.

insan sürekli bir eksikliktir, sonsuz bir yoksunluktur, bireysel şeylere görünüşte sonsuz bir kayıtsızlık içinde bulunan görünüşte sonsuz bir okyanusta sürüklenmektedir.

sonuç olarak niçin var olduğumuzu, niçin herhangi bir şeyin var olduğunu ya da olması gerektiğini hiçbir zaman bilemeyeceğiz. bütün bilimimiz, bütün sanatımız, maddenin bütün engin yapısı, temellerini bu anlamsızlıktan alıyor; onun hakkında ileri sürebileceğimiz biricik varsayımlar onun maddenin süregiden varoluşu için hem zorunlu hem de duygudaş olduğudur.

dünyada hiçbir zaman bu kadar çok içi boş insan olmamıştı ve bu dünya tıpkı boş deniz kabuklarıyla dolu büyük ve yükselen bir kıyıya benziyor.