17.09.2018

kaos'un kutsal kitabı

albert caraco

yalnızlık, ölümün okullarından biridir, çoğunluk asla bu okula giremez. bütünlük başka bir yerde elde edilemez. aynı zamanda yalnızlığın da ödülüdür bütünlük.

insanlar hem özgürdür hem bağlı. arzu ettiklerinden daha özgür, fark ettiklerinden daha bağlıdırlar. çünkü faniler kitlesi uyurgezerlerden ibarettir ve onların uykudan uyanması asla düzenin çıkarına değildir; yönetilemez olurlar çünkü o zaman. düzen insanların dostu değildir, onları keyfince yönetmekle yetinir. ender olarak uygarlaştırmaya, daha da ender olarak insanileştirmeye çalışır.

tek kesinlik şudur: ölüm, tek kelimeyle her şeyin anlamıdır. insan ölüm karşısında sıradan bir şeydir yalnızca. halklar da aynı: tarih bir tutkudur, azaptır, kurbanları sürüyledir. içinde yaşadığımız dünya cehennemdir, hiçliğin ılımlılaştırdığı bir cehennem.

içine gömüldüğümüz bu evrende delilik, yabancılaşmış insanın, imkanlarının gerisinde kalmış ve eserlerinin kölesi olmuş insanın kendiliğindenliğinin alacağı biçimdir.

fikirler insanlardan daha canlı olduğundan fikirlerle yaşar insanlar ve onlar için ölürler gıklarını çıkarmadan. oysa tüm fikirlerimiz katildir. hiçbir fikir nesnelliğin, ölçünün ve tutarlılığın yasasına uymaz. ve bizler, bu fikirleri sürdüren bizler, otomatlar gibi yürürüz ölüme.

toplum bir hiçtir, bir biçimdir, içeriği yitik kitleden ibarettir. spermatik uyurgezerlerin dalaşıdır toplum, son derece aşağılık bir şeydir, filozofu hiç ilgilendirmez.

tarih büyük adamların eseridir, seçkinlerin boy ölçüştüğü kapalı alandır. yığınlar gösteriye kabul edilir ve yıkıma sürüklendiklerinde ise ölülerine ineklerden daha fazla değer verilmez.

savaş erkeğin iklimidir. erkek savaşa hazırlanır, savaş onun varlık nedenidir. insanlar erkek olduğu ölçüde yok olmaktan da o denli az çekinirler ve ölüm onlara yaşama nedenlerini de kapsayan bir şenlik gibi gelir. çünkü erdemlerimizin diyeti asla insan katlinden başka bir şey olmayacaktır.

mimarların tek özlemi, bize hazırladıkları kaderden kaçıp kırda yaşamaya gitmektir.

efendilerimiz bizim düşmanlarımızdır, tinselcilerimiz de bizi ayartanlar ve efendilerimizin suç ortaklarıdır. bizler öksüzüz ve bunu işitmek istemiyoruz. her yerde baba ve anne arıyoruz kendimize. gökyüzünde bile bize bu vaat ediliyor ve bizler ahlak düzeninin bizi varlığımızı sürdürmeye mecbur ettiği bu uçurumların dibinden sesleniyoruz onlara.

insanın kalbi değişmedi. insanın kalbi derin ve karanlık denize benzer. değişimler yalnızca duyarlılığımızın ışığı yansıttığı yüzeyde oluyor; ama biz derine indiğimizde olmuş olanı ve olacak olanı görürüz. felsefe buraya pek nüfuz etmez ve yalnızca teoloji uçurumun zarlarını elinde tutar.

içine gömüldüğümüz kaosta, düzende, yüzyıllardır kendimizi onayladığımız ve bizim otomatik adımlarımız altında parçalanan ölüm düzeninde olduğundan daha fazla mantık vardır.

gençler dünyayı kurtaramaz, dünya artık kurtarılamaz. kurtuluş fikri yanlış bir fikir, sayısız hatalarımızın bedelini ödememiz gerekiyor. artık hiçbir şeyi telafi edemeyiz, çok geç, telafi vakti bitti, reform vakti sona erdi.