25.10.2022

mucize

ahmet hamdi tanpınar

insan için asıl saadet bu, anladın mı mümtaz? sonunu bile bile ve o sona rağmen, kendisini idrak etmek. basit bir jest değil mi?

kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturuyorum. adalelerimi yokluyorum. basit bir şey. fakat bütün ölüm çarkına rağmen kendimi ikrar ettim. varım, diyorum; fakat yarın olmayabilirim, yahut bir başkası, bir budala, bir bunak olabilirim. fakat şu dakikada varım. varız, anladın mı mümtaz?

varlığını sevebiliyor musun? uzviyetine dua edebiliyor musun? ey gözüm, ey boynum, ey kollarım, karanlık ve aydınlıklarım! size şükrediyorum, bu dakikanın sarayında, bu anın mucizesinde beraberce var olduğumuz için; sizinle bir andan öbürüne geçebildiğim için; anları birleştirip düz ve yekpare zaman kurabildiğim için.

benim şaşırdığım şey bir taraftan insanın ve manevi kıymetlerin etrafında ısrar ederken, öbür taraftan cemiyet içinde bir kalkınma işi ile uğraşmanız, her şeyin başında iş hayatının tanzimini istemenizdir.

biz bir taraftan bir medeniyet ve kültür buhranı içindeyiz; diğer taraftan bir iktisadi reforma ihtiyacımız var. iş hayatına açılmamız lazım. bunların birini öbürüne tercih edecek vaziyette değiliz. buna hakkımız da yok. insan birdir. çalıştıkça ve bir şey yarattıkça kendisini bulur, iş mesuliyeti, mesuliyet düşüncesi insanı doğurur.

o halde iş, kendi medeniyetini ve kültürünü de yapar; insanını yetiştirir demektir. bize sadece maddi hayatımızı tanzim etmek kalıyor.

ateş gibi, fakirlik insanı güzelleştirir ve asilleştirir; fakat sefalet hoyratlaştırır, ruhen sefil eder. insanda insanı öldürür. insanlık şerefi ancak muayyen bir refah içinde mümkündür. çalışmaya imkan verecek bir refah!

hayat, etrafında döneceği değerleri bulur; düşünce, etrafında yüzünü saadete çevirmiş bir cemaat görür, cemiyette bazı boş ferdî gayelerin yerine mesuliyet duygusu başlar.

niçin ruhi hayatımızın büyük bir kısmını bu hasret yapar? bir katresi olarak yaratıldığımız ummanı mı arıyoruz? maddenin sükununun peşinde miyiz? yoksa zamanın çocuğu, onun potasında pişmiş bir terkip ve onun mazlumu olduğumuz için geçen ve kaybolan tarafımıza mı ağlıyoruz? hakikaten bir kemalin arkasından mı gidiyoruz? yoksa zalim zaman nizamından mı şikâyet ediyoruz?