13.10.2018

din

thomas hobbes

dinin doğal nedeni gelecek kaygısıdır. gelecek korkusu yüzünden insanlar, görünmeyen şeylerin gücünden korkarlar.

şu dört şey dinin doğal kökenini oluşturur: hayaletlere inanmak, ikincil nedenleri bilmemek, korkulan şeylere bağlılık ve geçici şeyleri haberci olarak kabul etmek. bunlar, insanların çeşitli hayal güçleri, muhakeme yetenekleri ve duyguları nedeniyle, o kadar farklı törenlere yol açmışlardır ki bir insan tarafından kullanılanlar bir başka insan için genellikle gülünç olmaktadır.

görünmez güçlerin doğası hakkındaki inançlardan oluşan dinlerde, şurada veya burada paganlar tarafından bir tanrı veya şeytan olarak adlandırılmamış veya şairleri tarafından şu veya bu ruhun harekete geçirdiği, mekan tuttuğu veya tutsak aldığı olarak hayal edilmemiş hiçbir şey yoktur.

şimdiye kadar olmuş veya bundan sonra olacak şeylerin nedenleri olduğundan emin olunduğu için, korktuğu kötülüklerden kendini sakınmak ve arzu ettiği iyilikleri elde etmek için devamlı çabalayan insanoğlu, mutlaka sürekli bir gelecek endişesi içindedir.

böylece her insan, özellikle aşırı ihtiyatlı olanlar, prometheus'unkine benzer bir durumdadırlar. çünkü, kelime anlamı olarak dilimize çevrildiğinde "basiretli, geleceği gören adam" demek olan prometheus, görüş alanı büyük bir yer alan kafkas tepesine bağlanmıştı ve burada, onun karaciğeri ile beslenen bir kartal, onun geceleyin yenilenen karaciğerini gündüz yiyordu. yani gelecekten kaygı duyduğu için çok ileriye bakan bir insanın kalbi, bütün gün, ölüm, yoksulluk veya başka bir felaketin korkusuyla tükenip durur. ve sadece uykuda iken bu insan huzura kavuşabilir veya kaygı dolu kalbi dinlenebilir.

işte bu yolladır ki, insanların hayal gücünün sayısız çeşitlemelerinden, bu dünyada sayısız türde tanrılar yaratmışlardır. işte görülemeyen şeylerden duyulan bu korku, herkesin din dediği şeyin ve başkalarından farklı biçimde o güce tapanlar veya ondan korkanlarda bulunan batıl inancın doğal kökenidir.

şeylerin doğal nedenlerini pek az araştıran veya hiç araştırmayanlar, onlara bu kadar çok iyilik veya kötülük yapma gücüne sahip olan şeyin ne olduğunu bilmemekten gelen korkuyla, çeşitli türden görünmez güçler varsaymaya ve kendilerini bunlara inandırmaya ve kendi tahayyüllerinin önünde huşu içinde durup zor durumlarda bunların yardımına sığınmaya; ve ayrıca, başarılı oldukları vakit, onlara şükranlarını sunmaya eğilimlidirler. böylece, kendi hayallerinin ürünlerini kendi tanrılarına dönüştürürler.

dinin bu başlangıcını tespit etmiş olanlardan bazıları, bunu beslemiş, süslemiş ve yasa haline getirmişler ve ona, gelecekteki olayların nedenlerine ilişkin kendi uydurdukları görüşleri eklemişler, böylece başkalarına hükmedebileceklerini ve kudretlerinden en büyük faydayı elde edebileceklerini ummuşlardır.

merak veya nedenleri bilme isteği, insanı, sonuçların düşünülmesinden nedenleri aramaya götürür ve ayrıca, nedenlerin de nedenlerini. insan, böylece, zorunlu olarak, daha önceki başka bir nedene dayalı olmayan ezeli bir nedene varır. insanlar buna tanrı derler. dolayısıyla başı ve sonu olmayan bir tanrı'nın var olduğu inancına yönelmeksizin, doğal nedenlerin derin bir araştırmasını yapmak mümkün değildir.

ancak insanlar, kafalarında, onun doğasına uygun bir tanrı fikrine sahip olamazlar. çünkü, söz gelimi, insanların kendilerini ateşle ısıttıklarını söylemelerini işiten ve kendisi de ateşle ısınan, doğuştan kör bir adamın, insanların ateş dedikleri bir şeyin var olduğunu ve hissettiği şeyin nedeni olduğunu kolayca kavrayabilmesi ve bundan emin olabilmesi fakat onun nasıl bir şey olduğunu tasarlayamaması; veya onu gözleriyle görenler gibi, kafasında ona ilişkin bir fikre sahip olamaması gibi; insanlar da, bu dünyadaki gördükleri şeylere ve onların hayranlık verici düzenine dayanarak, bütün bunların tanrı denilen bir nedeni olduğunu kavrayabilir. fakat kafasında ona ilişkin bir fikir veya imaj oluşturamazlar.

bu nedenle, tek amaçları halkı itaat ve barış içinde tutmak olan pagan devletlerinin ilk kurucuları ve yasa koyucuları, her yerde ilkin, insanlarda, dinle ilgili olarak koydukları hükümlerin kendi icatlarından değil, bir tanrının veya başka bir ruhun buyruklarından kaynaklandığı; veya kendilerinin ölümlülerin üzerinde bir nitelikte oldukları inancını oluşturmaya gayret etmişlerdir. ki böylece koydukları yasaların daha kolayca kabul edilebilmesini amaçlamışlardır.

yine bu yüzden, numa pompilius, romalılar arasında ihdas ettiği ayinleri egeria adlı nemften aldığını iddia etmiştir. ve peru krallığının ilk hükümdarı ve kurucusu, kendisi ve karısının güneş'in çocukları olduğunu iddia etmiş ve muhammed ise, yeni dinini kurmak için, güvercin kılığındaki kutsal ruh ile konuştuğunu iddia etmiştir.

ikinci olarak, yasalarca yasaklanan şeylerin tanrıların da hoşuna gitmediğine inanılması için uğraştılar. üçüncü olarak, törenler, yakarışlar, kurbanlar ve şenlikler düzenleyerek, bunlarla tanrıların öfkesinin yatıştırılabileceği inancını ve askeri yenilgilerin, büyük salgın hastalıkların, depremlerin ve bireysel sefaletlerin tanrıların öfkesinden ve bunun da, ibadetin ihmal edilmesinden veya gerekli törenlerin unutulması veya yanlış yapılmasından kaynaklandığı inancını oluşturmaya çalıştılar.

bunlar ve bu gibi diğer kurumlar sayesinde, toplumun asayişi demek olan amaçlarına varmak için, sıradan insanların, ters giden işlerini, ayinleri ihmal etmelerine veya ayinleri yanlış yapmalarına veya yasalara uymamalarına bağlayarak, yöneticilerine karşı isyan etmeye daha az eğilimli olmalarını; ve tanrıların onuruna yapılan şenlikler ve spor şölenlerinin şatafatı ve eğlencesiyle hoşnut edilerek, onları devlete karşı muhalefetten, fısıldaşmadan ve hareketlilikten alıkoymak için ekmekten başka bir şeye gerek olmamasını sağlamışlardır.

bu nedenle, o zaman bilinen dünyanın büyük kısmını fethetmiş olan romalılar, roma şehrinde herhangi bir dine müsamaha göstermekten geri durmamışlardır; meğerki o dinde, devlet yönetimlerine aykırı bir şey olsun. ayrıca, tanrı'nın has krallığı oldukları için, ölümlü krallara veya devletlere biat edilmesini gayrimeşru kabul eden yahudiler'in dini dışında, roma'da herhangi bir dinin yasaklandığını da tarih kitapları yazmaz. işte böylece görülmektedir ki paganların dini, onların devlet düzeninin bir parçası idi.

saçma veya yanlış beyanların, evrensel olmaları halinde, anlaşılma imkanı yoktur; yine de pek çok insan, sözcükleri usulca tekrarladıkları yahut iyice kafalarına yerleştirdikleri vakit onları anladıklarını sanırlar.

insanların, güvendikleri kişiler tarafından suhulet ve marifetle, korkuları ve cehaletleri istismar edilerek, herhangi bir şeye inandırılması bu kadar kolaydır.