21.11.2009

kuyudaki adam

mahabharata

koca ormanda tek başına idi brahman. önünde ağaçlardan bir duvar vardı. bulutlarla öpüşen ağaçlar. ilerleyemiyordu artık. canavarlar kuşatmıştı dört bir yanını. uluyan, çığlık atan, kükreyen canavarlar. yama bile görse korkardı onları, ölüm tanrısı yama. soğuk terler boşandı vücudundan brahmancığın; belki bir sığınak bulurum diye sağa sola koştu. bir ölüm çemberi içindeydi brahman. orman tuzaklarla doluydu. korkunç bir acuze onu kucaklamaya çalışıyor, beş başlı yılanlar etrafında şaha kalkıyordu.

kör bir kuyu vardı ormanda, sarmaşıklarla çepeçevre. brahmanın ayağı takıldı sarmaşıklara, kapaklandı. dalından sarkan olgun bir meyve gibi başaşağı asılı kaldı. zavallı brahman bir de ne görsün: kuyunun dibinde bir ejder yok mu? felaket tek başına gelmez ki. beyazlı siyahlı koca bir fil, kuyuyu gölgeleyen ağacı kucaklıyordu. altı yüzlü, on iki ayaklı idi fil. ağacın dallarında bir kovan. arılar rengarenk, arılar korkunç. uçuşan, vızıldayan, bal yapan. dallarda süzülen balları iştahla yalamaya başladı brahman. gözleri ne fili görüyordu artık, ne ejderi.

ağacı beyaz ve siyah fareler kemiriyordu. keyfi yerinde idi brahman'ın. ne kocakarıyı düşünüyordu, ne canavarları. ağaç üstüne devrilecekmiş.. umrunda değildi.

kurtuluş sırrına erenlerin anlattığı bir mesel bu. orman: bizi kuşatan yeniden doğuşlar. aşılmaz duvar: hayat. canavarlar: hastalık. kocakarı: ihtiyarlık. kuyu: beden. dipteki ejder: varlıkları yutan zaman. sarmaşık: umut. altı yüzlü, on iki ayaklı fil: yıl. yüzleri: mevsimler. ayakları: aylar. ağacı kemiren beyaz fareler: günler, siyah fareler: geceler. arılar: arzular. bal: hayattan alınan haz.