7.11.2009

bedel

erich fromm

insanların çoğu, dışarıdan bir erk tarafından bir şeyi yapmaya açıkça zorlanmadıkları sürece, kararlarının kendi kararları olduğuna ve bir şeyi istedikleri takdirde bunu isteyenin kendileri olduğuna inanırlar. bu, kendimiz konusunda sahip olduğumuz büyük yanılsamalardan biridir.

kapitalizm, insanı geleneksel bağlardan kurtarmakla kalmamış, ayrıca artan özgürlüğe, aktif, eleştirel, sorumlu bir özün gelişimine de dev boyutlu katkılar yapmıştır. ne var ki aynı zamanda da bireyi daha çok yalnız ve yalıtılmış kılmış ve içini bir önemsizlik ve güçsüzlük duygusuyla doldurmuştur.

iyi uyum sağlama bakımından normal olan kişi, çoğu kez, insanca değerler açısından nevrotik kişiden daha az sağlıklıdır. çoğu kez, ancak ondan beklendiğine inandığı kişi olmak için kendi özünü bırakmış olma pahasına iyi uyum sağlar. olanca doğal bireysellik ve kendiliğindenlik yitirilmiş olabilir. öte yandan nevrotik kişi, kendi özü için giriştiği mücadelede hepten teslim olmaya hazır olmayan bir insan olarak tanımlanabilir. kuşkusuz, kendi bireysel özünü üretken bir yoldan dile getirmek yerine, nevrotik belirtiler yoluyla ve bir hayal dünyasına çekilerek kurtuluş aramıştır. yine de, insanca değerler açısından nevrotik kişi, bireyselliğini hepten yitiren normal insandan daha az sakatlanmıştır.

kendi bireysel özünden vazgeçen ve çevresindeki öteki milyonlarca robotla özdeş bir robota dönüşen kişinin artık yalnızlık ve kaygı duymasına gerek kalmaz. ne var ki bunun için ödediği bedel ağırdır; bu bedel, kendi özünü yitirmesidir.

toplumda coşkular genellikle yıldırılır. yaratıcı düşünmenin coşkuyla kopmaz bir şekilde sarılmış olduğunun su götürmez bir gerçek olmasına karşın, coşkusuz düşünmek ve yaşamak bir ideal olup çıkmıştır. coşkusal (duygusal) olmak, iki ayağı havada ya da dengesiz olmakla eşanlamlı olmuştur. bu standardı benimsemekle birey büyük ölçüde zayıflamış; düşünme edimi gücünü yitirmiş ve sığlaşmıştır. öte yandan coşkular hepten öldürülemeyeceği için, kişiliğin zihinsel yanından tümüyle uzakta kendi varlıklarını sürdürürler; bunun sonucu ise filmlerin ve popüler şarkıların, duygu açlığı çeken milyonlarca müşteriyi beslemesine yarayan ucuz ve içtenliksiz duygusallıktır.