27.04.2022

dizeler

umay umay

kar yağarken çocukları kurşuna dizdiler. herhangi bir nedeni yoktu. ne ellerini ne de gözlerini bağladılar. soru sorulmadı. yalnızca en esmer olana ağaca bakmaması söylendi. o da gözlerini askerin çamurlu botlarına çevirdi. sonra sessizlik oldu. çocuklar hiç üşümediklerini fark etmediler. korkuyorlardı, nedenini boşverdiler. yalnızca esmer çocuk ikide bir ağaca bakıyor, ıslak bir kızarıklık rüzgarla gözlerine bulaşıyordu. sarı dişleriyle alt dudağını ısırarak "lanet olsun" dedi. "ben kötü bir şey yapmadım ki. neden dövüyorlar bizi? sadece duvarlara yaşamak istediğimizi yazdık. daha iyi bile değil sadece yaşamak istediğimizi. bağırmış da olabiliriz. belki sokaklarda çok hızlı yürüdük, belki botlarımızın sesi biraz fazla çıktı. ama biz üşümemek için koşuyorduk. belki de baba bütün suç senindi."

yağmur yağıyordu ve çocuklar ilk kez bir şey hissettiler. dönecek yerleri yoktu. "ayağıma bakma" diye bağırdı asker. "ben de bir şey yapmadım. ama bir suçlu gerek adalet için. ve adalet için kurban gerek bir kahramandan çok." ama çocuklar yine de askere bağırmak istediler: "neden av tüfekleriyle vuruyorsunuz, neden salıncakların ipleriyle boğuyorsunuz, neden yağmurdan sığındığımız duvarların altında taşa tutuyorsunuz? kalbinizi söküp alan biz değildik ki."

yağmur yağıyordu. ucuz siyah ayakkabısı, yakası naylon deriden işlemeli montu, ötekinin çorapları beş gündür kurumamıştı ve yeni girmişti ergenliğe. düştükçe kalkıyordu ayağa, düştükçe kalkıyordu. bahara aldanıp çiçek açan ağaca bakıyordu esmer olanı. ağaç devrilirse diyordu içinden. ya ağaç devrilirse. ağacın arkasından askerin hıçkırık sesleri duyuluyordu. asker mırıldanıyordu: "sen bugün suçlusun; yarın belki de kahraman olacaksın. ama ben hep suçlu kalacağım. köye dönünce iyi asker diyerek yanaklarımdan öpecekler. lütfen affet beni; yoksa ben de öleceğim."