7.06.2008

en büyük katliam

yuval noah harari

geçtiğimiz iki yüz yıl boyunca tarım hızla sanayileşti. daha önce hiç yapılmayan veya kas gücüyle yapılan işleri traktör gibi makineler yapar oldu. tarlalar ve hayvanlar yapay gübreler, sanayi tipi böcek ilaçları ve sayısız hormon ve ilaç sayesinde çok daha üretken hale geldi. buzdolapları, gemiler ve uçaklar gıdaları aylar boyunca saklamayı, hızlı ve ucuz bir şekilde dünyanın öbür tarafına bile ulaştırmayı mümkün hale getirdi. avrupalılar akşam yemeklerinde taze arjantin bifteği ve japon suşisi yemeye başladılar.

bitkiler ve hayvanlar bile mekanikleşti. homo sapiens hümanist dinler tarafından ilahi mertebeye yükseltildiğinde, çiftlik hayvanları acı ve üzüntü hissedebilen canlı yaratıklar olarak görülmemeye ve makine gibi muamele görmeye başlamıştı. günümüzde bu hayvanlar, fabrikaya benzer tesislerde genellikle seri üretime tabi tutuluyorlar, vücutları da sanayinin ihtiyaçlarına göre şekillendiriliyor. hayvanlar tüm yaşamlarını üretim bandının önemsiz bir çarkı olarak geçiriyor ve hayatlarının uzunluğu ve niteliği şirketlerin karları ve zararları tarafından belirleniyor. sanayi onları sağlıklı ve iyi besleyerek hayatta tutmaya özen gösterdiğinde bile, eğer üretim miktarına doğrudan etki etmiyorsa, bu hayvanların sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarına özen gösterilmiyor.

örneğin tavukların çok karmaşık dürtülerden ve davranışsal ihtiyaçlardan oluşan bir dünyası vardır. çevrelerini keşfetmek, yiyecek toplamak, sağı solu kurcalamak, sosyal hiyerarşilerini belirlemek, yuva yapmak ve kendilerini tımarlamak gibi güçlü istekleri vardır ama yumurta endüstrisi genellikle bu hayvanları daracık kafeslere tıkıştırıyor. oldukça yaygın bir uygulama, her biri 25 santimetreye 22 santimetrelik alanlarda yaşayacak şekilde bir kafese dört tavuğun sıkıştırılmasıdır. tavuklar yeterince iyi besleniyor ama kendi arazilerine sahip olmaları, yuva yapmaları veya diğer doğal faaliyetlerde bulunmaları söz konusu bile değil ve kafesler o kadar küçük ki, çoğunlukla ayakta dik bile duramıyor veya kanatlarını bile açamıyorlar.

domuzlar en zeki ve meraklı memelilerdendir. belki bu konuda büyük maymunlardan hemen sonra gelirler. sanayi tipi domuz çiftlikleriyse dişi domuzları o kadar küçük kafeslere tıkmaktadır ki, bırakın yürümeyi veya gezinmeyi, etraflarına bile dönemezler. dişi domuzlar doğum yaptıktan sonraki dört hafta boyunca sabah akşam bu kafeslerde tutulur, yavruları kendilerinden alınarak semirmeleri için beslenir, bu esnada dişi domuzlar da tekrar hamile bırakılırlar.

pek çok süt ineği de kendilerine bahşedilen ömrün tamamını küçücük bir kafeste, kendi idrar ve dışkılarının içinde durarak, oturarak ve uyuyarak geçirir. bir grup makine gereken besini, hormonu ve ilaçları verir, diğer bir grup makine de birkaç saatte bir sütlerini sağar. makinelerin arasında kalan inek, hammaddelerin girdiği bir ağız ve ürün çıkan bir meme olarak muamele görür. karmaşık duygusal dünyaları olan canlı yaratıklara makine gibi davranılmasının, sadece fiziksel değil, ciddi sosyal stres ve psikolojik problemler yarattığı kesindir.

atlantik'teki köle ticareti nasıl afrikalılara yönelik bir nefretten doğmadıysa, modern hayvan sanayisi de hayvan düşmanlığından kaynaklanmaz. köle ticaretinde olduğu gibi, kayıtsızlıktan kaynaklanır. et, süt ve yumurta üreten ve tüketen çoğu insan, etlerini veya ürünleri yedikleri bu tavukların, ineklerin ve domuzların akıbetini düşünmez. düşünenlerin çoğu da, bu hayvanların duygularının olmadığını, acı çekmeyen makineler olduğunu iddia ederler. süt ve yumurta makinelerinin üretilmesini sağlayan bilimsel disiplinler yakın zamanda memelilerin ve kuşların son derece karmaşık duygusal yapıları olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtladı. bu hayvanlar fiziksel acı hissettikleri gibi, aynı zamanda duygusal sıkıntılar da yaşıyorlar.

evrimsel psikoloji, çiftlik hayvanlarının duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının yabani hayat içinde geliştiğini ve hayatta kalma ve üreme için hayati önemde olduğunu gösteriyor. örneğin yabani bir inek, diğer ineklerle ve öküzlerle nasıl ilişki kurması gerektiğini bilmek zorundadır, yoksa hayatta kalıp üreyemez. bu becerileri edinmek için de evrim diğer tüm memeli yavrularına olduğu gibi, buzağılara da oyun oynama isteği (oyun, memelilerde sosyal beceriler edinmenin yoludur), hatta bu hayvanlara bundan da güçlü olan anneleriyle yakınlık kurma dürtüsü vermiştir. anne sütü hayatta kalmak için şarttır.

çiftçiler bir buzağıyı annesinden ayırıp küçük bir kafeste besledikten sonra yeterince büyüyen buzağı bir dişiyi döllediğinde yavruya ne olmaktadır? nesnel bir bakış açısıyla buzağının artık hayatta kalmak ve üreyebilmek için annesiyle yakın olmaya ve diğer buzağılarla oynamasına ihtiyacı yoktur. öte yandan öznel bir bakışla buzağının hâlâ annesiyle yakın olmak ve diğer buzağılarla oynamak için yoğun bir istek duyduğu kesindir, bu istekler giderilmezse buzağı acı çeker. bu, evrimsel psikolojinin en temel mesajıdır: yabani hayatta şekillenmiş ihtiyaçlar, sanayi çiftliklerinde hayatta kalmak ve üremek için artık gerekmese de hissedilmeye devam eder. endüstriyel tarımın trajik yanı, hayvanların görünürdeki ihtiyaçlarıyla ilgilenilirken, duygusal ihtiyaçların göz ardı edilmesidir.

bizi hastalıktan ve kıtlıktan koruyan zenginliğin büyük kısmı laboratuvar maymunları, süt inekleri ve üretim bantlarındaki tavukların çektiği acılar sayesinde elde edildi. bu hayvanların on milyarlarcası son iki yüz yılda dünya tarihinde görülmemiş zalimlikte bir endüstriyel sömürüye tabi tutuldular. hayvan hakları aktivistlerinin söylediklerinin onda birini bile doğru kabul edersek, modern sanayi tarımı dünya tarihindeki en büyük katliam olabilir. küresel mutluluğu değerlendirirken sadece üst sınıfların, avrupalıların veya erkeklerin mutluluğunu dikkate almak yanlıştır; hatta sadece insanların mutluluğunu değerlendirmek de yanlıştır.