8.06.2008

bit palas

elif şafak

iki türlü yaşanır hayat eğer bir şeye benzeyecekse: ya kendini yok edeceksin hayatın içinde ya da hayatı yok edeceksin kendinde.

yaptıkları hazırlığın farkına bile varmayacak bir erkek için hazırlık yaptıklarının farkına bile varmamak, kadınlara has bir muammadır.

seviştiğimiz kadınların vajinalarını aralamakla vücutlarının her noktasını görebildiğimizi ve içlerine girdiğimizde derinlerine ulaşabildiğimizi sanmak ne bağışlanmaz bir saflık..

kötü giden bir evliliği yürütmek, sağır bir tanrıya yakarmayı sürdürmek gibi, inatçı bir inançtan ziyade, inançlı bir inat meselesidir özünde. sevdiğimiz insanın bizi hırpalamasına, hem de her seferinde aynı şekilde hırpalamasına, ancak ve ancak, başka türlü davranmasının elinde olmadığına inanmakta inat ettiğimiz ölçüde ve müddetçe katlanabiliriz.

aşk nörokimyasal bir düzenektir. ve en sadık aşıklar da kuşbeyinlidir. eğer seneler sonra hala kocasına körkütük aşık bir kadın görürsen, bil ki belleği tıpkı bir baştankaranın belleği gibi çalışıyor.

kaldırıp atmak da, mülk edinmeye çalışmak da, kendilerini eşyalarının sahibi zannedenlere mahsustur. oysa sahipleri değil, sadece hikayeleri vardır eşyaların. ve zaman zaman bu hikayeler, onlara bulaşan insanlara sahip olur.

ursula k. le guin: getto da rahat ve güven verici bir yer olabilir; ama ne de olsa orayı getto kılan şey, orada yaşamaya mecbur olmanızdır.

hayal gücümün geniş olduğunu söylerler. "saçmalıyorsun" demenin şimdiye kadar icat edilmiş en ince yoludur bu.

azınlık olmanın tekinsizliğine sebep, çoğunluk karşısındaki niceliksel azlık değil, niteliksel aynılıktır. bir azınlık mensubu olarak karınca gibi çalışıp didinebilir; hatta voliyi vurup hatırı sayılır servetler bile edinebilir ama günün birinde, sırf aynı cemaatin üyeleri olduğunuz ve öyle kalacağınız için, ömrünü aylaklıkla geçirmiş yahut ebe teknesinden beri su yüzü görmemişlerle aynı kefeye konulup aynı muameleye maruz kalabilirsiniz. azınlığın zenginleri hiçbir zaman yeterince zengin değildir bu yüzden; ne de muktedirleri, kafi derece muktedir.

gidemeyenlerden olmanın en kötü yanı gidememek değil, kalamamaktır aslında; seni kışkışlayan toprakta penah aramaktır hala.

erkekler, bilhassa hayatın muğlaklıklarından kendi doğrularını mutlak surette teyit etmesini bekleyenler, yanlarındaki kadının tatminkar mutluluğunu da başarılarının delili olarak görmeyi severler.

kurtulduğumuzu sandığımız bir şeyin bize nasıl raptolduğunu gördüğümüz an yaşadığımız düş kırıklığı ile, geri alabileceğimizi sandığımız bir şeyin ellerimizden nasıl kayıp gittiğini gördüğümüz an yaşadığımız düş kırıklığı akran sayılır.

dünya mucizelerle dolu bir yerdir.

sarhoşken araba kullananlar rasgele hedeflere çarpar: aniden karşılarına çıkan talihsiz bir ağaç, kendi halinde seyreden ilgisiz bir araç.. ne bir kasıt vardır bu kazalarda ne de bir amaç. sarhoşken telefonu kullananlar ise gidip mutlaka sevdiklerine çarpar.

ne yaparsa yapsın etrafını göremeyen bir körün, zaman içinde başka duyularının sivrilmesi gibi, ne yaparsa yapsın etrafındakiler tarafından görülmeyen çirkin erkek de beynini geliştirir.

insanı kirleten ağzına giren değildir. ağzından çıkandır insanı kirleten.

doğuştan hastalıklı çocuklar, kardeşlerinin ve yaşıtlarını aksine, annelerine aittir yalnızca ve hep öyle kalırlar.

bazı insanların suratı, üzerine deri geçirilmiş bir mıknatıstır. kişiliklerinin tüm girdisi çıktısı, inişi çıkışı, özü özeti orada toplanır. onlar suratlarıyla düşünür, suratlarıyla konuşur, yürür, tartışır, acıkır, sevinir, sever ya da sevişir. vücutları, suratlarını taşımak üzere konulmuş, gerekli ama bir o kadar fuzuli bir kaideden ibarettir. onlar yürüyen birer surattır aslında. bu sebepten, hiçbir zaman saklayamazlar duygularını. her ne hissediyorlarsa anında ve olduğu gibi yansır suratlarına.

insan denilen mahluk, alabildiğine karmaşık ve kabiliyetlidir bir yanıyla. tesadüf sandıklarımız, bizzat sebep olduğumuz sonuçlara mim koyar yalnızca.

aileden biri beklenmedik biçimde ölünce, ondan geriye kalan eşyalar hem ölümü hem o ölümü reva gören tanrı'yı hem de yaşanılan evi gerçekdışı kılar.

nicedir zıvanadan çıkarak hükümsüzce süregiden bir saçmalığı, mantıklı kurallar, muteber doğrular ya da zorba yasaklarla değil, ancak bir o kadar mükellef bir saçmalıkla durdurabilirsiniz bazen.