2.12.2016

ne anlatayım ben sana!

ece temelkuran

başkalarının hikâyelerini dinlemeyenler, bir gün hikâyelerini anlatacak kimse bulamayabilirler.

ihtiyar erkekler ağladığında bir krallık yıkılır yüzlerinde.

şeyleri birbirinden başka biçimde tarif eden insanlar aynı hayatta başka başka hayatlar görürler. hayatlarımız aslında dillerimizin birbirinden söküldüğü yerlerden sökülürler. artık birbirimize tercüme edilemez, birbirimize değmeyiz. yollarımız böyle ayrılır işte, hayatlarımız çatallanır.

vakitsizlik, sorgucuların ve tek kelimelik cevaplar isteyen soruların bizi kendi dünyalarına çekmek için söyledikleri bir yalandır. oysa yeryüzü binyıllardır öğretti ki bize; insan, insanlardan uzun sürer. ömürden daha uzun bir şeydir hayat.

kimse aslında kimsenin yerine koyamaz kendini. çünkü herkes kendidir, kimse bir başkası olamaz. tahmin edebilirsin, anlamaya çalışabilirsin ve bazen hakikaten de hiç anlamayabilirsin. yapabileceğin tek şey bilmeye çalışmak, en başta da söylediğim gibi, birbirimizin hikayesinden haberli olmak, dinlemek ve duymaktır. insana düşen, en anlayamadığının varlığını kabul etmek, göz göze gelmeyi göze almaktır.

insan emek verdiği şeyi seviyor. iğneyle kuyu kazıyorsun. babalık ise hariçten bir duygu.

mehmet bekaroğlu: insanlar kendilerini o kadar yalnız ve çaresiz görüyorlar, o kadar anlam boşluğuna düşüyorlar ki, kendilerini feda ederek ayakta durmaya, var olmaya çalışıyorlar.

her kötü hikâye, yanında hayata dair bir bilgiyle gelir.

bütün korkularımız arasında biz, en çok birbirimizden korkarız. biz, birbirimize değeceğimiz yerlerimizde şüpheci ve saldırgan uç beyleri besleriz. birbirimize değmeye yarayan derimizde ve dilimizde teyakkuz halindeyiz. derimizde ve dilimizde beslediğimiz uç beylerimiz, beslendikçe semiriyor, semirdikçe ülkelerini ve barbarlıklarını genişletiyorlar içimize doğru. biz artık şüphe, korku ve öfkeden müteşekkiliz.

mucizevidir, görebileceği her şeye karşı bir direnç uyur insanoğlunda.