29.03.2015

van gogh

henry miller

"kendim için hiçbir şey beklemiyorum. biz mahvolduk. biz dünyamızın dışında yaşıyoruz." (van gogh)

van gogh'un uzun zamandan beri boyayı bırakıp kara kalemle, kömürle, mürekkeple çalıştığını biliyoruz. ayrıca, onun doğadan öğrenmeye çalıştığı insan vücudunu incelediğini de biliyoruz. evet, kabuğun altında ne gizlendiğini okuyabilmek için kendi kendisini eğitiyordu. her zaman fakirlerle, düşkünlerle arkadaşlık ederdi. kültürlü kimselerden çok köylülerden hoşlanırdı. nesneyi hissetmeye, şeklini incelemeye çalışıyordu. her güne ait, en basit şeylere öylesine alıştı ki, nihayet tecrübe ve teknik gerektiği zaman, bu basit dünyasını gerçek canlılığıyla kullanacaktı. dünyanın giyimli şeytanlarla dolu olmadığını, çirkinliğin olmadığını göstermeye çalışıyordu. dünyanın hiçbir zaman sıkıcı olmadığını, seven gözlerle her şeyin insana güzel görüneceğini kanıtlamaya çalışıyordu. bu arzularını gerçekleştirdiği, bize yeni bir dünya verdiği zaman, dünyayla artık geçinemeyeceğini anladı: kendi arzusuyla bir tımarhaneye yatırıldı.

van gogh'un ölümüne neden olan ihtişamı unutarak, elem verici sonuna ağlarız. güneş okyanusa battığı zaman ağlar mıyız? güneşin tüm ihtişamı, kaybolurken izlediği birkaç dakika içinde gözlerimizin önüne serilir. gün ağarırken yine ortaya çıkacak, başka bir ihtişam, başka bir güneş ama hiçbirimiz ona önem vermeyiz. orada olduğunu bilir, güvenir; ama teşekkür etmeyiz. nietzsche, rimbaud, van gogh gibi büyük güneşler, kutsal gök gibi aynı kaderle ıstırap çekecek insan güneşleridir. ancak batıp kaybolduktan sonra onların parlaklıklarını fark ederiz. onların batışlarından ötürü döktüğümüz gözyaşları, yeni güneşlerimizi görmemizi engeller. geriye, ileriye bakar fakat hiçbir zaman gerçeğin gözüne bakmayız. eğer arada sırada bizi ısıtan, aydınlatan kütleye sevgi gösterirsek, bu sevgimizi, ezelden beri parıldayan güneşlere yöneltmeyiz. hiç düşünmeden tüm boşluğun güneşlerle dolu olduğu gerçeğini kabul ederiz.

tüm evren ışık içinde yüzmektedir. her şey canlı ve hareketlidir. insan da tükenmez enerjiyle yüklü, yorulmak bilmeyen bir varlıktır. karanlığın ve tutukluğun sadece insanların zihninde bulunması gariptir.

biraz fazla ışık, dünyada biraz fazla enerji ve nihayet o kişi insanlık toplumu için uygunsuz görünür. ilhamın karşılığı ya tımarhane ya da mezardır. gri, doğal dünya, bizim doğal yetişme yerimizmiş gibi görünür. uzun zamandan beri böyleydi. fakat dünya, içinde bulunulan koşullar değişiyor. ister kabul edilsin ister edilmesin yeni bir dünyanın eşiğinde bulunuyoruz. anlamaya ve kabul etmeye zorlanacağız. çünkü aramızdan fırlatıp attığımız büyük güneşler görüşümüzü şiddetle sarsmıştır. ihtişama ve dehşete tanık olacağız, sıra ile ve aynı zamanda. tanrıça indra gibi, binlerce gözle göreceğiz. yıldızlar üzerimize geliyor, en uzaktakiler bile.

"katedrali göstereceğime insanların gözlerini göstermeyi tercih ederim; çünkü insanların gözlerinde olan bir şey, her ne kadar çekici ve güzel görünürse de katedralde yoktur." (van gogh)