10.12.2013

piedra ırmağının kıyısında

paulo coelho

dinsel deneyim her şeyden önce, tanrı sevgisinin uygulanmasına dayanır. sevgideyse, kural yoktur. din kitaplarının buyruklarını yerine getirmeye çalışabiliriz, yüreğimizi denetim altına almaya çabalayabiliriz, belirli davranış biçimlerini benimseyebiliriz; ama bütün bunlar bir işe yaramayabilir. her şeye karar veren kendi yüreğimizdir; onun karar verdiği şeyse, artık bizim yasamızdır.

gerçek sevgi, kendini tümüyle vermektir.

bilge kişi, sevdiği için bilgedir. ahmak olana gelince, aşka akıl erdirdiğini ileri sürdüğü için ahmaktır.

mutluluk kimi zaman bir kutsamadır; ama çoğu zaman bir fetihtir. günün o büyülü anı, değişmemize yardım ediyor, bizi düşlerimizin peşinde koşmak için yola koyulmaya itiyor. acı çekeceğiz, zor zamanlar yaşayacağız, ne var ki bunlar geçici, iz bırakmayan dönemler olacaktır. ve daha sonra geriye dönüp gururla ve inançla bakacağız.

insan, tehlikeye atılmayı bilmeli. yaşamın mucizesini ancak, beklemediğimiz şeyler olup bittiğinde gerçekten anlıyoruz.

gözlerinin ta içine bakıldığında kimse yalan söyleyemez, kimse karşısındakinden bir şey saklayamaz.

bunları yapabilirdim: bu cümlenin anlamını hiçbir zaman anlayamayacağız. çünkü yaşamımızın her anında, gerçekleşme olasılığı olan bazı şeyler, sonunda gerçekleşmemiştir. farkına varılmayan büyülü anlar vardır ve sonra, birden, yazgının eli dünyamızı değiştiriverir.

seven insan, önce kendinden geçmeyi, sonra kendini bulmayı özler.

yüreğine söz dinletebilen kişi, dünyayı fethedebilir.

barajlar gibidir aşk; bir zerre suyun sızabileceği bir çatlak bırakırsanız, bu su duvarları yavaş yavaş kemirir ve öyle bir an gelir ki, akıntının gücünü artık kimse denetleyemez. duvarlar yıkılacak olursa, aşk efendi olarak her şeye el koyar; neyi yapabilirim, neyi yapamam, sevdiğim kişiyi yanımda tutabilir miyim, tutamaz mıyım gibi sorular artık boşunadır. aşık olmak, denetimi elinden kaçırmak demektir.

aşktan daha derin hiçbir şey yoktur.

öteki, bana olmayı öğrettikleri; ama ben olmayan kişidir. insanların, yaşlandıklarında açlıktan ölmek istemiyorlarsa, yaşamları boyunca nasıl para kazanmaları gerektiğini düşünmek zorunda olduklarına inanır. ne kadar çok düşünürlerse, o kadar çok plan yaparlar; yaşayan birer varlık olduklarını da, vadeleri dolmak üzereyken anlarlar ancak. o zaman da artık iş işten geçmiştir.

sürüp giden, başarısızlıklardır. bundan kimse paçasını kurtaramaz. insanın, düşlerini gerçekleştirmek adına verdiği savaşımda bazı başarısızlıklara uğraması, ne uğruna savaştığını bilmeden yenilgiye uğramaktan daha iyidir.

yaşamda, sonuna kadar savaş vermeye değen şeyler vardır.

sevmek, uyuşturucu almak gibidir. başlangıçta kendini iyi hissedersin, bütünüyle verirsin. ertesi gün, daha fazlasını istersin. henüz zehirlenmemiş, o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın. sevdiğin kişiyi iki dakika düşünür, sonraki üç saat boyunca unutursun. ama, yavaş yavaş onun varlığına alışır, ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin. böylece, onu üç saat düşünüp iki dakika unutmaya başlarsın. yakınında değilse, bağımlılarının uyuşturucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin. uyuşturucu bağımlılarının, gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları, kendilerini aşağıladıkları gibi, aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır. işte bu yüzden, seveceğimiz kişi, yanımızda tutabileceğimiz kişi olmalı.

insanı en çok şaşırtan, yine kendisi oluyor.

beklemek insana acı verir. unutmak acı verir. ama ne karar vereceğini bilememek, acıların en büyüğüdür.

bir erkek uğruna acı çekmenin ne anlama geldiğini nasıl açıklamalı? buna olanak yok. insan, işte o zaman cehennemi yaşar; çünkü o acıda soyluluk da, yücelik de yoktur; yıkım vardır, mutsuzluk vardır yalnızca.

ayrılık, yalnızlık, üzüntü anlamına da gelse, aşk her şeye değer.

aşk, kendini sevme ediminin içinde keşfeder.

beklemek. aşk konusunda öğrendiğim ilk ders buydu. gün sürüklenip gitmektedir, binlerce plan yaparsınız, olası tüm diyalogları düşlersiniz, davranışınızı değiştirmeye söz verirsiniz kendi kendinize ve orada öylece beklersiniz, kaygılar içinde, sevdiğiniz insan dönünceye kadar. o geldiğindeyse, ne diyeceğinizi bilemezsiniz. beklemekle geçen o saatler, gerilime dönüşmüş, gerilim korku halini almıştır; korkuysa, duygularınızı belli etmekten utanç duymanıza yol açar.

aşk insana her zaman akılsızca şeyler yaptırır.

insanlar para istifliyor, pahalı yerlere girip çıkıyor ve böylece zengin kişiler olduklarını düşünüyorlar.

aşk her zaman yenidir. yaşamımızda bir kez, iki kez, on kez sevmiş olmamızın önemi yok; kendimizi her zaman bir bilinmezle karşı karşıya buluruz. aşk bizi cennete de, cehenneme de götürebilir; ama her zaman bir yere götürür. onu kabullenmemiz gerekir; çünkü varlığımızı besleyen odur. ondan kaçarsak, gözümüzün önünde meyve dolu dallarıyla duran o ağaca baka baka, elimizi uzatıp istediğimiz meyveyi koparmaya cesaret edemeden açlıktan ölürüz. nerede olursa olsun, aşkı arayıp bulmamız gerekir; bu bize saatlerce, günlerce, haftalarca süren düş kırıklıklarına, üzüntülere mal olsa da. çünkü biz aşkın peşine düştüğümüz anda, o da bizi karşılamaya çıkacaktır. ve bizi kurtaracaktır.

aşk kalıcıdır, değişen yalnızca insanlardır.

başkalarının yaşamını hiçbir zaman yargılayamayız; çünkü insan çektiği acıyı, nelerden vazgeçtiğini yalnız kendisi bilir. bu, insanın iyi yolda olduğunu ve bu yolun tek yol olduğunu düşünmesidir.

bütün aşk öyküleri birbirine benzer.

"bir delikanlıyla bir genç kız birbirlerine çılgıncasına aşık olmuşlardı. nişanlanmaya karar verdiler. nişanlılar her zaman birbirlerine armağanlar sunarlar. ama delikanlı yoksuldu; sahip olduğu tek zenginlik, ona dedesinden kalan saatti. sevgilisinin güzel saçlarını düşünerek, ona çok güzel bir gümüş tarak alabilmek için, dedesinden kalan saati satmaya karar verdi. genç kızın da sevdiği erkeğe nişanlılık armağanı alacak parası yoktu. o da, yaşadığı yerin en büyük tüccarına giderek saçlarını sattı. eline geçen parayla da, sevdiği adamın saatine altın bir köstek satın aldı. ve nişanlanacakları gün yeniden buluştuklarında, genç kız ona, sattığı saat için bir köstek armağan etti; delikanlıysa genç kıza, kestirdiği saçlarını taraması için gümüş bir tarak."