25.10.2009

zaman

virginia woolf

zaman, orağına yaslanmış, şaşkın. bereket tanrıçası, bedensel alışverişten derlediği cevherleri tek tek saçadursun ayaklar dibine. dünyanın öbür ucunda, madenlerde tek döküyor barbar; gönülsüz topraktan boyalı bir çanak yoğruluyor. benim buyruğumla kahkahasını atıyor savaşçı; kafir, murdar adak tüten sunaktan vazgeçiyor. menekşeyle yaban gülü, çatlamış toprakta iç içe geçiriyor çiçeklerini.. gözükara gezginin korkusu yok artık zehirli yılandan. miğferlerse, sapsarı bal peteği.

balta girmemiş bir ormanın ortasında bulunduğu duygusuna kapıldı; karanlığın yüreğinde, ışığa doğru bir şeyleri kesip yolunu açarak; ama üzerine çullanıp onu bağlayan, bağlayan insan istemlerinden, insan seslerinden, insan bedenlerinden oluşma yaban çalıları geçmek için elinde yalnızca kırık dökük tümceler, tek tek sözcükler dışında hiçbir şey olmadan.. dinledi.

dinleneyim, dinleneyim, bırakın dinleneyim. nasıl uyuşulacağı, hissetmenin nasıl durdurulacağı, çocuk doğuran kadınların çığlığı buydu; dinlenmek, varoluşu durdurmak. orta çağ'da bu hücreydi, manastırdı; şimdi de laboratuvar. meslek; yaşamamak için, hissetmemek için, para kazanmaktı, hep para ve sonunda, yaşlanıp yıprandığım zaman tıpkı at gibi, hayır, şimdi inek.. çünkü artık hiç hayvan satışı olmuyor. hiç satış olmuyor.