5.08.2018

ulusların düşüşü

daron acemoğlu / james a. robinson

insanların piyasalar aracılığıyla kendi kararlarını vermelerine olanak tanımak bir toplum için kaynaklarını verimli bir biçimde kullanmanın en iyi yoludur. bunun yerine, tüm bu kaynakları devlet ya da dar bir elit kontrol ederse ne doğru teşvikler sağlanır ne de insanların beceri ve yetenekleri etkili bir biçimde tahsis edilir.

kurumlar gerçek hayatta davranış ve güdüleri etkilediklerinden ülkelerin başarı ya da başarısızlıklarını biçimlendirirler. bireysel yetenek toplumun her aşamasında önem taşır fakat pozitif bir kuvvete dönüştürülmesi için o bile kurumsal bir çerçeveye ihtiyaç duyar.

çoğulculuk ve kapsayıcı ekonomik kurumlar arasında yakın bir ilişki olduğu açıktır. fakat anlaşılması gereken asıl önemli nokta, güney kore ve birleşik devletler'in kapsayıcı ekonomik kurumlara sahip olmalarının nedeni yalnızca çoğulcu siyasal kurumlarının olması değildir; aynı zamanda yeterince merkezileşmiş ve güçlü devletlerinin olmasıdır.

dünya eşitsizliğini anlamak için öncelikle bazı toplumların neden çok yetersiz ve toplumsal açıdan sakıncalı biçimlerde örgütlendiklerini anlamamız gerekir. çoğu iktisatçı ve siyasetçi "meseleyi doğru anlamaya" odaklanır. oysa asıl odaklanılması gereken, yoksul ülkelerin neden "meseleyi yanlış anladıklarına" açıklama getirmektir. konuyu yanlış anlamak genellikle ne cehaletle ne de kültürle ilgilidir. bu ülkeler iktidardakiler yoksulluğa yol açacak seçimler yaptıkları için yoksuldur. meseleyi hata ya da cehalet yüzünden değil kasten yanlış anlarlar.

ekonomik büyüme ve teknolojik değişim, beraberinde büyük iktisatçı joseph schumpeter'in deyişiyle "yaratıcı yıkım" getirir. eskiyi yeniyle değiştirirler. yeni sektörler kaynakları eskilerden kendilerine doğru çeker. yeni şirketler işi eskilerinin elinden alır. yeni teknolojiler mevcut becerileri ve makineleri işe yaramaz hale getirir. ekonomik büyüme süreci ve dayandığı kapsayıcı kurumlar, siyasi arenada ve piyasada kazananlar olduğu kadar kaybedenler de yaratır. yaratıcı yıkıma duyulan korku, çoğunlukla kapsayıcı ekonomik ve siyasal kurumlara muhalefetin temelini oluşturur.

edmund burke: uzun zamanlar toplumun ortak amaçlarına hizmet etmiş büyük bir yapıyı yıkmaya ya da elinin altında kendini kanıtlanmış modeller ve şablonlar olmaksızın yeniden inşa etmeye kalkan herkes son derece ihtiyatlı olmalıdır.

toplumların radikal yenilikler yapmaları için yeni insanlara ihtiyaç duymalarının yanı sıra bu yeni insanların ve neden oldukları yaratıcı yıkımın da çoğu zaman çeşitli direniş odaklarının -güçlü hükümdarlar ve elitler de dahil- üstesinden gelmeleri gerekir.

bugün gözlemlediğimiz dünya eşitsizliğinin kaynağı bu ayrışmada bulunabilir. birkaç istisna dışında günümüzün zengin ülkeleri 19. yüzyılda başlayan sanayileşme sürecine ve teknolojik değişimi benimseyenlerdir; fakir olanlar da benimsemeyenler.

orta doğu çoğunlukla müslüman ülkelerden oluşur ve bunlar arasında petrolü olmayanlar çok fakirdir. petrol üreticileri zengindir fakat bu beklenmedik zenginlik suudi arabistan ve kuveyt'te çok yönlü modern ekonomilerin oluşmasına yol açmamıştır.

woodrow wilson: tekel varlığını korursa daima hükümetin tepesinde olacaktır. onun kendi kendini dizginlemesini beklemiyorum. eğer bu ülkede birleşik devletler hükümetini satın alacak büyüklükte adamlar varsa onu mutlaka satın alacaklardır.