29.08.2011

fırtına çiçekleri

aslı erdoğan

fırtınalı havada çakan şimşeğin kurşuni ışığı, bir mine çiçeğine değerse, o çiçek rengini yitirirmiş. 31 aralık. yeni yıl coşkusu her yanı sarmış. bir neşe, bir hafiflik, bir telaş. son dakika alışverişleri, armağanlar, eşe dosta telefonlar, kutlamalar.. sağlık, esenlik, mutluluk dilekleri. sabahın erken saatlerinde acil servis'e getirilen iki genç kızdan 17 yaşında olanı vajinal kanama geçirmekte. 16 yaşındakiyse durmamacasına, denetimsiz biçimde titriyor, kasılıyor, nefes alamıyor, konuşamıyor. sema, ali, ayşe, hüseyin ve diğerleri.. on altı kişiydiler. 26 aralık 1995 günü okullarından, evlerinden alınıp şubeye götürüldüklerinde, çoğu on sekizini doldurmamıştı. biz onları "manisalı çocuklar" olarak tanıdık. korkunç yolculukları, kapısına sonradan "bu işyerinde işkence vardır" levhası asılan binada başladı. insanı kendinden koparıp başka biri yapan yolculuk. zulmün sınır tanımazlığını burada öğrendiler. on bir gün boyunca cehennemi bir uçtan ötekine defalarca kat ederek.

"karanlık bir hücreye kapatılmıştım. belki saatler, belki günler geçti. zaman diye bir şey kalmamıştı. aç ve susuzdum. uyumamı engellemek için sürekli yüksek volümlü mehter marşı çalıyorlardı. beni burada kaybedeceklerini, öldüreceklerini, eşcinsel yapacaklarını söylediler. her gün sorguluyorlardı. bu sırada mehter marşı'nın sesi yükseliyor, bir başka odadan çığlıklar geliyordu."

"ıslak battaniyeye sarıp kabloyu sağ ayak başparmağıma bağladılar. diğer ucunu da cinsel organımda, göbeğimde, göğsümde, dudaklarımda, burun deliklerimde gezdiriyorlardı."

"vücudumu incelediler, biraz elledikten sonra yere yatırdılar, ıslak bir battaniyeye soktular. bağırmaya başladım."

"delirecek gibiydim. nefes almam güçleşiyordu. boğazıma sarılıyor, kafamı havaya kaldırıyor, nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum."

"yüzünü memleketine (izmir) dön deyip makata cop soktular. yere su döküp yalattılar. çığlıklar sanki kulaklarımı yırtıyordu."

"sürekli elektrik veriyor, tekmeliyor, soğuk duşta bekletiyor, en kötüsü sırt üstü betona yatırıp göğsüme buz kalıpları koyuyorlardı."

"onlara, 'siz insan değilsiniz' dediğimi hatırlıyorum. sadece güldüler."

"bağırışların, çığlıkların ardı arkası kesilmiyordu. bir ses bitiyor, bir başkası başlıyordu. sanki binlercemize yapıyorlardı işkenceyi."

bu cümleler, manisalı çocukların başına çöreklenen kabusu, o korkunç, dile gelmez, karanlık gerçeği anlatmaya yetmiyor. üstelik bunca acı ve dehşet karşısında dinleme yetimizi kaybediyor, öykünün bir an önce bitmesi, o kadarla kalması için neredeyse yalvarıyoruz. binlerce çığlık, duyarsız kulaklara erişemeden boğuluyor. insan on beş yaşındaki bir çocuğun çığlığı, "nefes alamıyorum" haykırışı karşısında baş dönmesine yakalanıyor, uçurumun kenarında gözlerini açan bir uyurgezer gibi. her şey anlamsızlaşıyor sanki. dil sapır sapır dökülüyor, koca koca kavramlar çatırdıyor. "iyilik" gibi, "adalet" gibi heybetli sözcükler, kendini madalyalarla donatmış insanoğlunun yüce idealleri, maskelerini indirip arka çıktıkları sahtekarlıklar adına özür diliyorlar. gün ışığına on bir gün sonra döndüler. bitkin, perişan, onulmazca yaralanmış. işkencenin derin izlerini taşımaya yazgılı. bedenleriyle insafsız bir çatışmaya, derin bir kopuşa zorlanmış, benlikleri nefretin her türüyle -ki en kötüsü öznefret- deşilmiş. (dünyanın ağırlığını taşırcasına yürüdükleri gelecek daha sayısız kabus saklıyordu. cezaevi, tüberküloz, duruşmalar, baskılar, tehditler.. tek bir halata tutunan körler topluluğu gibi yek vücut olmuş, işkence yapma haklarını savunan emniyet görevlileri.. bir dalgakıran gibi art arda dev dalgalar yiyen adalet inancı..) çocuklukları bitmişti artık. ilkyaz çiçeklerinin üzerine kar yağmış; parlak, ürkek, saf düşler fırtınada dağılmıştı. "insan" olmanın anlamını öğrenmişlerdi; çok erken, çok korkunç, çok insanlık dışı biçimde. uzun zaman gerekecek, yeniden, taze bir soluk alabilmek, ciğerlere sinmiş boğucu kokudan kurtulmak için, şimşeğin öfkesine yenik düşmemek için. uzun zaman ve yaşama sahip çıkma isteği.

son söz: hiçbir terör eylemine katılmadıkları polis ve savcılık tarafından kabul edilen gençler için getirilen suçlamalar örgüt üyeliği, bildiri dağıtmak, slogan yazmaktı. "tüm halklar kardeştir." "paralı eğitime son" gibi sloganlar.