6.01.2019

seçkin insan

schopenhauer

üç türlü aristokrasi vardır: doğuştan ve rütbeden gelen aristokrasi, para aristokrasisi, zihinsel aristokrasi. sonuncusu aslında en seçkin olanıdır; kendisine zaman tanındığında böyle olduğu açıkça görülecektir. büyük frederik bile, bakanlar ve generaller, nazırlar masasında yemek yerlerken, voltaire'in, hükümdarların ve prenslerinin oturduğu bir masada yer almasına alınganlık gösteren saray nazırına, "ayrıcalıklı kafalar, prenslerle aynı düzeydedirler." demişti.

toplum, katlanamadığı ve bulunması da zor olan sahici, yani zihinsel üstünlüğün yerine sahte, tutucu, keyfi ilkelere dayalı ve geleneksel olarak daha üst tabakalarda gelişen ve anlaşılan bir üstünlüğü gelişigüzel kabul etmiştir. bu üstünlük de görgülülük, terbiye, modaya uygun kibarlık denilen şeydir. ancak bir kez sahici üstünlükle çarpışmaya girdiğinde, zayıflığı ortaya çıkar. ayrıca, görgünün girdiği yerden, sağlıklı akıl dışarı çıkar.

seçkin olan, hangi türde ortaya çıkarsa çıksın, sayısal açıdan üstün durumdaki bütün sıradanlar tamamen birleşip seçkin olanı geçerli kılmamak; hatta mümkünse onu boğmak için tezgah kurarlar. gizli sloganları ise "kahrolsun değerli olan"dır. ama hatta, kendileri de bir meziyete sahi olanlar ve bu meziyetin ününe zaten ulaşmış bulunanlar bile, onun parlaklığı yüzünden kendi ünleri bir o kadar daha az ışıldayacağı için, yeni bir ünün ortaya çıkışını görmekten hoşlanmayacaklardır.

bir toplumda sevilmenin yolunun akıl ve zeka göstermekten geçtiğini zanneden bir kişi ne kadar da acemidir! akıl ve zeka aslında, önceden kestirilemeyecek kadar ezici bir çoğunlukta nefret ve öfke uyandırırlar; bu öfke bunu duyumsayanın, bunun nedeninden yakınmaya hakkı olmadığı; hatta kendisinden bile gizlediği ölçüde daha acımasızlaşır. birisi, konuştuğu bir kişide büyük zihinsel üstünlük ayrımsar ve duyumsarsa, sessizce ve açıkça bilincinde olmadan, ötekinin de aynı ölçüde kendisinin aşağılık ve sınırlı olduğunu ayrımsadığı sonucuna varır. bu örtük tasım, onun en keskin nefretini, öfkesini ve hiddetini uyandırır.

dünyanın hiçbir yerinde alınacak çok şey yoktur. acı ve yoksunluk dünyayı doldurur ve onlar geçip gittiğinde de dört bir yanda can sıkıntısı beklemektedir. dünyada egemen olan kötülüktür ve budalalık da büyük söz sahibidir. yazgı acımasızdır ve insanlar zavallıdır. bu yapıdaki bir dünyada, kendinde çok şeye sahip olan birisi, aralık ayının karlı buzlu bir gecesindeki aydınlık, sıcak, neşeli bir noel sofrasına benzer. buna göre, seçkin, zengin bir bireyselliğe sahip olmak ve özellikle zihinselliği yüksek olmak, hiç kuşkusuz ki dünyadaki en büyük yazgıdır.