11.04.2009

bana düşlerini anlat

cevat çapan



bir şenlik oduydun sen
baktıkça ışıtan ve ısıtan
ben küflü kitaplarda
sözcükler, anlamlar
ve tanımlarla boğuşurken
bir şenlik odu ya da bir sağanak
sevdanın kızgın çeliğine
su veren

bir gün sana gene yollarda rastlasam
birlikte kır kahvelerine gitsek
konuşmasak

"ölünceye kadar seninim" diyor denize
kendi gölgesinde yanan bir çınar

nasıl yitirdiniz birbirinizi
nerede çözüldü eller

aklın özgürlüğüydü senin çılgınlığın

içimin içime sığmaması
canevimde çırpınan
küçücük bir kuş
olmasından mıdır aklın

beni tanıyasın diye bir gün
doğmanı bekledim sabırla

son yağmurlar da dindi dinecek
yazın habercisi kırlangıç
saçakta
senin o atlıkarınca gülümseyişinle

sana unutulmuş bir çardağın altında
galibarda renkli bir mürekkeple yazıyorum
yeniden depreşen bir sevincin ötesinden

sana bakıp
bütün sessizliklerini ezberleyince
boğuk yankılarla bir sıla
bir gurbet gibi
yerleştiydi içime

bu sessizliği özleyeceğiz, diyor adam
ben hiçbir şey özlememeyi öğrendim diyor kadın

köylerde dolaştık bütün gün
üzüm yedik bağlarda, buğulu
bir başka dilde konuştuk
soluyan atlarımızla girdik geceye
düşlere durduk

bu uçsuz bucaksız ovanın bitiminde
kimsesiz bir nehirle buluşuyor gece
sazlıklar içinde

bir yaştan sonra, sınırsız bir çağrışımlar
zinciridir hayat

sonunda sana sığınıyorum, ey şiir
rüzgarları ve fırtınaları yararlı kılan

her şey bir güzel kız için yazılır

hayatta çok geç öğrendim
yolumu kaybetmeyi ormanda
bu yüzden, büyülenmiş gibi aşkla
dolaştım durdum
sevdiğim şehirlerin sokaklarında

iş anlatılanda değil, anlatanda

sen büyürdün, büyürdü göçebe kuşların
giderken aramıza bıraktıkları sessizlik

düşçülerini bekleyen düşler gibidir
yağmur bulutlarının altında toprak

bir masal söylemi sanki hayat

biliyorum, dışarda gündelik çırpınman
aldırışsız çullanıyordur gözlere, kulaklara
çıldırtan renkleri, gürültüleriyle
içerde.. hayır, hayır
kötü şeyler yazmak istemiyorum sana

karanlığında yolunu yitirmek istediğim bir ormandın sen
bense nereden geldiği bilinmeyen bir yolcu

mutluluk bir gülmüş eskiden
adı üç kez anılan

"bütün ağaçlar söğüt olmuş
yağmura yaslanmış ağlıyorlardı"

her şey uzaklaşıp kayboldukça
güzelleşiyor

"bense" diyor, "dolaştım durdum dünyayı
içimdeki kölenin rehberliğinde"

deniz ürperiyor uzakta

küçücük dünyamızda
ne bencil bir baş dönmesi
nasıl bir umursamazlık
bunca yıkım
bunca kül ve elmas içinde

"ah o bulutsuz gökyüzü, o çırpıntısız deniz
kumsalını, kayalıklarını uzaktan görebildiğimiz ada"

ve aylar sonra
çıkıp gelmiş özlemin burgacından
bakışlarında düş kıvılcımları

rodos'tan bodrum'a geçerken kayığımla
dante'yi okudum, demişti balıkçı
ay ışığında
paluko teknenin burnunda
suların derinliğini ezberliyordu
mavi gözlerinde batık bir dünya