6.10.2008

şarkısı beyaz

yılmaz odabaşı

gerçeğinizden hoşnut değilseniz, yeni bir gerçek olmaya gidersiniz.

bir insan bir işyerine yalnız işgücüyle gelmez; komplekslerini, zaaflarını, kısaca kişiliğini de getirir ve asıl bedeniyle değil, kişiliğiyle çalışır.

jose ortega y gasset: yaşamak, bir ortamın çaresiz tutsağı olmaktır.

sevgiye inanmak değil, sevgiyi yaşamak gerekir. sevgi bir teori değil, pratiktir; inanmamız yetmez, onu ancak hayata, insanlara ve ilişkilerimize taşırsak inandığımızı doğrulamış oluruz.

kendi olduğunda ne çok hayatı yaşar insan, kendi olmadığında ise ne çok ruhsal ölümü ölür!

geçmiş, insanın gölgesidir ve izler, anılar bizi asla terk etmezler.

yapmak istemediği işi yapanlar, konuşmak istemediklerini konuşanlar ve gitmek istemedikleri yerlere gidenler mağdurdur asıl.

mesele yalnız özgürlük değil, asıl o özgürlükle ne yapılacağı, nasıl yaşanacağıdır.

batsam, hapislerde yatsam, düşsem, dağılsam ve her parçamla bir başka yere savrulsam da, kendimden hem bu sistemin işine yaramayacak hem de asla imha olmayacak bir adam yapabilir miyim? ya sistemin işine yaramak ya da imha olmak yerine, hem sistemin işine yaramamak hem de imha olmamak. bu nasıl mümkün olur, bunu düşün, bu derse çalış, diyorum kendi kendime.

"köhne bir odaydık solmuş güllerle dolu." (charles baudelaire)

"ben olanca kuvvetimle
halatlara asılıyorum nafile
ben ayrı düşmüşüm bir kere
ayrı düşmüşüm insanlardan
bu yıldız tutmaz mavilikte
ne deniz ne köpük kar eder bana" (cemal süreya)

albert camus: yaşama umutsuzluğu yoksa yaşama umudu da yoktur.

herkesin hayatında çarmıhta yaşadığı ve kederlerin derin, sarsıcı izler bırakarak geçtiği yıllar ya da dönemler vardır. o dönemlerde hayatımıza ait acıları bütün dünyaya ait sanırız; oysa dünya bizim kederlerimizle değil, hep kendi halinde, kendi seyrindedir.

şarkın beyaz ve kanayan bir gül gibi iner
savrulan sokaklarına ömrümün

kalbinde hiçbir aşkın ateşi olmayana insan mı denir?!

kimse üstlenmediği için acının kıblesi unutulmaktır; çünkü toplumlar belleksiz, acı ise zamanın vicdanında hep öksüzdür.

"korktukça tutsak, ümit ettikçe özgürsünüz." (esaretin bedeli)

umuda tutunmak isteyen, onu kendi içinde bulmalıdır. insanın bilinci neyse umut ettiği de odur; insanın düşleri ne kadarsa umudu da o kadardır çünkü.