
tarihçiler geçmişten bir hazine, bir miras olarak söz ederler. tarihin ezilen sınıfları içinse tarih bir enkaz, bir yıkıntılar yığını, bir talan alanıdır. bir dizi öykünün birbirini doğurarak bugüne doğru ilerlediği bir birikim değil, geçmişin bugüne kavuşması değil, bir öykünün başka öyküleri tüketerek, unutturup yok ederek kendini tek kılması, geçmişin beklentilerinin yok edilmesidir. bu yüzden kültür denen sürekliliğin ardında hep bir barbarlık vardır. hiçbir kültür ürünü yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi olmasın. ve kültür ürününün kendisi gibi, elden ele aktarılma süreci de nasibini alır bu barbarlıktan. bu yüzden tarihsel maddeci, kendini bundan olabildiğince uzak tutar. kendine biçtiği görev, tarihin havını tersine taramaktır.