4.08.2009

gece

bilge karasu

biraz gizemli, biraz şiirli bir şey göster insanlara; unuttukları, gömdükleri duyguları, duyarlıkları, içlilikleri biraz kışkırt; ne zamandır geride bıraktıklarına inandıkları birtakım çocukluk korkularını, kaygılarını, çekingenliklerini karıştırıp bulandır; ondan sonra da istediğini yaptır onlara.

hegel: kendini kuran bireyliğin devinimi, gerçek dünyanın oluşumudur.

onun yaptığı yenilgiyi kabul etmek değil, onu umursamamaktır. yani, gerçekte, oyunu oynamamaktır.

insanlar, nedense, taşıdıkları değer konusunda pek tuhaf düşünceler besliyorlar. alçak gönüllülük taslarlar, ardından, kendilerine söylenmiş bir sözü, bırakın onu, kendi ellerinden çıkmış bir işi, beğenmezler, kendi değerleri konusundaki düşüncelerine yaraşır görmezler, sözü söyleyene kızar, yazılarına başka bir adla imza atarlar. kendini beğenmek içtenliğini, bunu belli etmek tutarlılığını gösteremeyenler, aşağılanası yaratıklardır.

aşırılıklarında kendisine dokunulmayacağını bilmek, kişiyi, eylemlerinin büsbütün azgınca olmasına götürür.

ağrılar, acılar karşısında, herkes, herkesin, kendi gibi tepki göstermesini bekler; daha doğrusu kendi tepkisinden başka türlü bir tepki olabileceğini, gösterilebileceğini değil usuna sığdırmak, o usun kıyıcığından bile geçirmez. bunun içindir ki acılar, ağrılar, fiziksel özelliklerinin ötesinde de paylaşılamaz. kıskançlığımızı, benzemezliğimizi, indirgenmezliğimizi en çok bu alanda gösterir, savunur; insanları, belki de en çok bu alanda küçümseriz.

gazete okurken, birileriyle konuşurken, anlatılan, iletilen acılar, kötülükler, cinayetler karşısında, ölümler, kıyımlar, kırımlar karşısında içi oynaması gerektiğini duyduğu halde gönlünden herhangi bir kıpırtı, herhangi bir ürperti geçmeyenler vardır: bundan ötürü kaygı duyarlar.

hangimiz, kaçınılmaz olduğu bilinen şeyler karşısında bile, kendini biraz daha aldatmaktan, bu kaçınılmazdan kaçılabileceği, belki de bu korkulanın başa hiç gelmeyeceği umuduna -bütün boşluğunu bilerek- kapılmak çocukluğunu göstermekten utanç duydu?

bir şeyi anlayabildiğimiz sürece ona yenilmenin söz konusu olamayacağını çok düşünmüşümdür.

ölümlü bir dünyada insan çabasının en büyük başarısı, ölüm diye bir şey hiç yokmuş gibi davranarak, ölüme meydan okuyarak kurmak, örmek, kendi payına düşeni yapıp sonrakilere bırakmaktır.

gece; ine dönüştür, ılık sularda yüzüş, yalanlardan pek çoğunun gerisine, öncesine dönüştür. kendisi de bir yalana dayansa bile.

bir yapıt yaratmak, büyük bir iş başarmak, iyi, dolu, güzel bir yaşam yaşamayı bilmiş olmaktan, başarmış olmaktan daha önemli sayılabilir mi hiç?

güzeller, güzelliklerini dimdik başlarıyla taşır, güzelliklerine herkesin bakmasından tedirgin olmazken, biz güzel olmayanlar, güzelliğin böylesine, utanmadan, sıkılmadan sergilenmesinden tedirgin olur, o güzelin şımarıklığından söz ederiz.

perdenin önünü tek dünya sanır çoğu insan. oysa perdenin ardında, ipleri ellerinde tutanların dünyasını bilenler, yalnız, ipleri ellerinde tutanlardır.