22.08.2009

damağası

kemal tahir

"tanrı uludur, tanrı uludur
memurlar ismet'in kuludur
ismet'ten başka yoktur, tapacak"

nasrettin hoca'nın parasını yere gömüp sonra birkaç adım geri çekilerek, "ben hırsız olsam, elimle koymuş gibi bulurum.." diye tekrar alması gibi..

"köylü için, kürtle kurdun farkı yok"
"kürtten evliya, koma kapıya"
"allah kürdü, kürt allah'ı bilmez"
"dokuz keçili kürt, bir küçük hükümet"

karının orospuluk etmesi, düşmanların "karısını orospulukta yakaladı" demesinden daha hayırlıdır.

dersimlilere yapılan hakarete gelince, bunu söylemek bile dile kolaydı. bir kere teslim olan erkeklerin zenginleri, ağaları, beyleri seçilip sürüldükten sonra, fukaranın cümlesi kutu deresi kenarında iplere bağlanarak süngülenmişti. "köy yakmak cigara yakmaya döndü kardeşler" diyordu. sabiha gökçen bile köyleri bombaladı diyeyim de gerisini artık sen tasavvur et.

asker aç çıplak, dersimli pireyi gözünden vuran keskin nişancı.. ölüm korkusuna düşmüş aç çıplak asker ne demektir ben bilirim. çünkü gözümle gördüm kardaşım.. eşek herifler sanıyor ki burada sürünmelerinin kabahati dersimlide.. halbuki dersimli kendi toprağında uslu akıllı oturuyor.. gel de bunu askere anlat.. tarama emri veriliyor. köyü asker çeviriyor. köylerde erkek bulunsa canım yanmaz, karılar, çocuklar var. avcı hattına yayılıp köye doğru muhasara hattını daraltıyorlar. yaklaşınca bir yaylım ateş..

hepsi de alevi bunların.. allah muhammet tanımaz.. alevi ne demek? gavurdan beter.. malum ya bir alevi müslüman olmak istese evvela gavur dinine girecek de, sonra ihtida edecek, islam olacak..

"dağları başına çiğdem takınır
kızları eline kına yakınır
hiddetinden yedi düvel sakınır
allah'tan kavidir beli dersim'in"

tövbe yarabbi, tövbe! içlerine girdim. biz erzincan mahpusundan kaçmış oluyoruz. aslen kemahlıyız. bize inandılar. lakin ben erkekliğimle utanıyorum. şimdi gece oldu mu, cümlesi yuvarlak yorganın altına giriyorlar, anadan doğma soyunup.. işte o yorganın altında artık eline geçen eline geçeni uyduruyor. amma kızın rastgelmiş, amma öz anan.. kızılbaş dedik ya.. kızılbaşın da domuzu.. geceleri baskın yapıyorlar. ellerine geçen türk askerini kesiyorlar. bu gözlerim neler gördü..

suyu baştan kesmek lazımdı. bir kere zorba başı tepelendi mi, ayaktakımı sinip giderdi.

deliye karşı en mükemmel müdafaa her sözünü tasdik etmekti.

"çorumlu haindir geçin solundan
sohbet alın aptal ata dilinden
hatip boğazından göre belinden
dönmez bir diyara geçin yolcular"

bir memurdan millet böyle şikayet ederse, o memurun mutlaka bir kıymeti bulunmak iktiza ederdi. kıymet mevzubahis edilmezse bile devlete sadakati meydanda idi.

.. bir de dağ keçisi gibi herifler.. düz kayaya tırmanıp çıkıyorlar. dersim kadar cenabet yer olmaz, safi mağaradan ibaret bir yer.. geçitler kapı darlığında.. beher geçidi bir kişi tutsa bir alaya karşı koyar. bereket versin türk hava kuşlarına.. "arslanın erkeği arslan da dişisi arslan değil mi?" diye laf ederler. ben bu lafın manasını dersim'de gördüm anladım. atatürkümüzün bir evlad-ı maneviyesi var. bayan sabiha gökçen! kendisi tayyarecidir. işte bizim askerin canını kurtardıysa o dişi arslan kurtardı.

kıçı yere yakın olanın şerrinden el aman!

hamdolsun biz çorumlu değiliz! eşeğe çorumlu olacaksın demişler de, bir hafta arpa saman yememiş.

toprak seviyesinden aşağı olan bütün mahzenimsi yerlerde, insanın içine, bir toza maruz kalmış hissi gelir.

tercüme olsun, telif olsun, muharrir için bir kitaba başlamanın, bir de onu bitirmenin zevkine doyulmazdı. zaten bu iki zevk olmasa, belki de muharrirlik denilen ömür törpüsü zanaata kimseler katlanamazdı.

padişah defterleri istetmiş. bakmış ki bir kocaman yazı.. şu kadar bin altın diyor. "nedir?" diye sormuş. "zift parası" demişler. "nereye bu zift?" demiş. "gemilere" demişler. "yahu gemiler bu kadar zifti neylesin?" demiş. yanında bir sözünü sakınmaz katibi varmış. "padişahım" demiş, "arada gemiler ziftlenir, arada bunlar ziftlenir, sen imzayı çökert bakalım."

"yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana evrad küfreden ki onlardır"

gayet samimi söylüyordu. söz söyleyişinden, az vaat eden mutlaka tutan insanlardan olduğu anlaşılıyordu.

karaborsacılar milleti daha kolay soysun diye, sevda mektupları dikkatle kontrol edilmiş vatanperverleriz!

itle dalaşmaktansa çalıyı dolaşmak yeğdir.

"yani kabız mısın?" "sorma! ömrümde bir kere -haşa huzurunuzdan- gönül hoşluğuyla o işi görememişim. gider otururdum da karı fener elinde beni aramaya çıkar. "öldün mü herif?" diye güler. o kadar oturmaya ne olur yarabbi, bir kerecik doyasıya abdest etsem ya.. bazen tarla kenarlarında görürüm, herif tepe gibi yığakoymuş, imrenirim ne dersin?"

"çorum muhanettir, geçme elinden
hatip boğazından, göre belinden
doğru bir diyara gidin turnalar"

bir zengin bezirgan varmış. iki tane hizmetkar büyütmüş. hizmetkar dedimse, evlatlık. oğullarından ileri. bir gün kervanı sürmüşler. izollu denilen bir nahiye var, onun önünde murat ırmağına varmışlar. vakit geç, akşam olduğundan, bezirgan, "suyu yarıp gündüz gözüyle geçeriz" demiş. çadırları kurmuşlar, develeri çayıra vurmuşlar. gece vakti bezirganın uykusu kaçmış. evlatlıkları da ağa uyurken muhakkak çadırın kapısında nöbet beklerlermiş. bezirgan bakmış ki, konuşuyorlar, kulak vermiş. "şunu öldürelim de, kervanı bizim olsun" demeye başlamışlar. "nasıl öldürelim?" "boğalım!", "keselim!", "suya deh edelim gitsin! en iyisi.." bezirgan bakmış ki elden çıkıyor, silahını hazırlayıp öksürmüş. "hey orada mısınız evlatlar?" diye kalkmış oturmuş. sabaha kadar da bir daha yatmamış. lakin işin sonunu öğrenmek için onlara da bir şey söylememiş. ertesi gün suyu geçmişler, biraz gidince evlatlıkları gelip ayağına kapanmışlar, "ağa, dün gece bize bir hal oldu. fikrimizi bozduk. kanımız sana helal olsun" demişler. konuştuklarını bir bir anlatmışlar. bezirgan bakmış ki doğru söylüyorlar. düşünmüş. "aldırmayın evlatlar, orası malatya toprağı, adamı bahtsız eder o toprak" demiş.

bu dünyayı altı günde yaratmış, yedinci gün istirahate çekilmiş. gavurun incilinde "altı günde yarattı, yedinci pazar günü istirahat etti" diye yazar. yahudilerin tevratında "değil, cumartesi istirahat günü" diye kayıtlı. bize gelince, eskiden "cuma" derdik, şimdi biz de "pazar" diyoruz. şu halde dünyayı yaratırken yorulan allah, onu bunca sene idare edeceğim diyerek büsbütün takattan kesilmiştir. bakar ki hepimiz bir tarafa çekiyoruz. allah, topal muhtarın dediği gibi yorulup gevşemese, gardiyan mustafa'nın karısı yaren sevebilir mi?

çul altında koçyiğit yatar.

askeriyede bir tek nal mıhının sorgusu yüz yıl sürer.

akıl kararında gerektir. çünkü çağımızda aklın gem almazı zarardır ha.. akıl yeterinden çok oldu mu, sırasız yerde dağılır, ha deyince toparlayamazsın. çünkü aklın çoğu serçe kuşu gibidir, hindi tavuğu gibi güdülemez. akıl dediğin terazi iğnesinin dengesinde olacak..

eğerleyim günahtan korkmayıp gelene geçene, olmuşa olacağa, dosta düşmana ana avrat söversen, yüreğine çöken sıkıntıyı kolay deflersin. çünkü sövüp saymak yiğidin yüreğinin yelpazesidir.

herifin suratı gerçekten korkuluydu. çünkü bu herif resmen köseydi. bir herif köse oldu mu ona şeytanın güç yetiremeyeceğini bilen mübarek ağa büsbütün telaşlandı.

mahpus milletinin parası pul karısı duldur.

harp meydanlarında insanların gülleler altında nasıl kıyım kıyım kıyıldıklarını gördü bu gözler.. başkaca ermeni kırımında, rum kırımında, kürt kırımında kırımlar gördü ki gayet zerafetli kırımlar gördü. kırımlar arkadaş, kalabalık iştir, şurdan burdan adam kesmeye meraklı herifler koşup gelir. her birinin yürekleri mangal gibi herifler.. kan dökücü ve de kan içici herifler.. bazısı güçlü babayiğitleri isterler, kollarını arkaya büküp bacaklarını bağlayarak teslim edeceksin ki rahatça ardına geçsinler, satırla, baltayla, eski kılıçlarla vuraraktan kafayı düşürsünler. öylesine rastladık ki yedi yaşını bulmamış oğlan meraklısı ya da bu yaşta kız çocuğu meraklısı.. dünyada çeşitli insan gayet çoktur ve de birinin huyu öbürüne benzemez. ermeni kırımında birini gördüm, hiç aklımdan çıkmaz, yakalamış bir yatalak kocakarı, yatalak kocakarı için az kala dağ gibi arkadaşını gebertecekti. meğerse "dur onu bana bırak" demiş de, beriki bu laftan bir şey anlamayarak karıyı az kalsın kesecekmiş.

neler canım, neler de neler, ne maydanozlu köfteler..

yiğit yiğidi gözünden tanır.

deveciden ahbabı olan, kapısını büyük yapacak.

diyelim ki kız ehli kız çıktı ki tertemiz ve de yepyeni ve de kutusu şuncacık kurcalanmamış.. öyle olunca, ya sen bu sapasağlam yavrunun hakkından nece geldin?

ele geçirildikleri yerde yakılmalarına şeyhülislam fetvası vardır. çünkü dinimizde kuran kitabından başka bütün kitaplar yasaktır.