18.07.2015

nasıl harcamalı

zygmunt bauman

mutluluğun ıstırapları binlerce azametli kişinin ve onlara katılmanın hayalini kurarak koşuşturan bir o kadarının vazgeçilmez günlük gazetesi olan financial times, ayda bir kuşe kağıda basılmış "how to spend it" (nasıl harcamalı) isimli bir ek yayınlar. başlıkta ima edilen şey paradır. daha doğrusu, daha fazla nakit vaat eden bütün yatırımları hesaba kattıktan sonra, ev ve bahçeyle ilgili faturaları, terzi faturalarını, eski eşlerin nafakalarını ve eğlence salonlarının ücretlerini ödedikten sonra geriye kalan nakit paradır. başka bir deyişle, azametli kişilerin boyun eğdikleri zorunluluk çeşitlerinin ötesindeki (bazen geniş ve hep daha da geniş olması istenen) özgür seçim sınırıdır.

harcanacak para, sinir bozucu ölçüde rizikolu tercihlerle dolu günlerin ve atılacak yanlış adımlar ve oynanacak yanlış bahislerden duyulan korkunun musallat olduğu uykusuz gecelerin karşılığında umulan mükafattır; bu para, acıları katlanılır kılan keyiftir. kısacası, "para" mutluluk anlamına gelir. daha doğrusu mutluluk anlamına gelen mutluluk umududur. en azından böyle telakki edilir ve yürekten umulur.

ann rippin elde edilen mutluluğun maddi kaynağı/belirtisi/kanıtı olarak "yıldızı parlayan modern genç bir insana" neyin vaat edildiğini bulmak için nasıl harcamalı'nın sayılarını sırasıyla gözden geçirmişti. beklendiği gibi, mutluluğa gittiği varsayılan bütün yollar mağazalar, restoranlar, masaj salonları ve paranın harcanabileceği diğer yerlere çıkıyordu. elbette bu da büyük miktarda bir para demekti: bir şişe konyak için 30.000 pound ya da diğer şişelerin eşliğinde bunu depolayarak, hayran olmaları için davet edilen arkadaş topluluklarını büyülemek (ya da kıskandırmak, aşağılamak, mahcup etmek, yıkmak) için şarap mahzenine 75.000 pound vermek vb. 

ancak, bazı mağaza ve restoranların, neredeyse bütün insan soyunu dışarıda bırakacağı kesin olan fiyatlarının da ötesinde, onları kapılarına bile yanaşmaktan alıkoyacak, sunabilecekleri fazladan bir şeyleri vardır: elde etmesi son derece güç olan ve -sıradan insanların ulaşmayı hayal bile edemeyecekleri yüksek seviyelere ulaşmış- "seçilmiş olma"nın kutsal hissiyle bunu elde eden çok küçük bir azınlığa bahşedilen gizli bir adres. belki de bir zamanlar ilahi lütfu duyuran meleği dinleyen mistiklerce deneyimlenen türde bir hissiyattır bu; ancak, ciddi, ayakları yere basan, gerçekçi "şimdi mutluluk zamanı!" diyen çağımızda, mağazaların yanından geçmeyen kısa yollar bulmak imkansız olmasa da çok zordur.

nasıl harcamalı'ya düzenli katkılarda bulunanlardan birinin ifade ettiği gibi, bazı fahiş fiyatlı parfümleri "bu kadar çekici" kılan şey, onların "sadık müşterileri için özel paketler içinde tutulmalarıdır." olağanüstü güzel bir kokunun yanı sıra, görkemli olanı üreten şirkete ait olmaya dair görkemli bir koku simgesi sağlarlar.

ann rippin'in ileri sürdüğü gibi, özel bir kategoriye -neredeyse başka herkese kapıları kapalı bir şirkete- ait olan bu ve benzer türde saadetler, -cakalı şeyler yapmak ve başkalarının erişemediği yerleri ziyaret etmekle dışavurulan- yüce bir zevk, dirayet ve erbaplık simgesiyle birleşir. bu birleşimin özü, ayrıcalıklılığın, seçilmiş azınlığın arasında olunduğunun bilinmesidir. damak, göz, kulak, burun ve parmakların zevkleri, şayet varsa, bu zevklerin ancak çok azının, başka kimselerin damak ve diğer duyu organlarının zevkine hitap edebildiğinin bilinmesiyle çoğalır -üstelik çoğu insan bu zevkleri tatmak için varını yoğunu verecek olsa bile.

azametli insanları mutlu kılan bu ayrıcalık duygusu mudur? mutluluk yolunda ilerlemenin ölçüsü, bu yoldaki arkadaş zümresinin gitgide azalması mıdır? yoksa, ister açık bir şekilde ifade edilsin, isterse üzeri kapatılsın ve hiç telaffuz edilmesin, "nasıl harcamalı" okurlarının mutluluk arayışını yönlendiren en azından bu inanç mıdır? mesele ne olursa olsun, rippin'e göre, mutluluğa bu yoldan ulaşmak olsa olsa kısmen başarılı olabilir. bunun getirdiği anlık keyifler dağılır ve hızlıca uzun vadeli endişeye dönüşür.

rippin'in vurguladığı üzere, nasıl harcamalı'nın editörlerinin tasarladığı "fantezi dünyası", "kırılganlık ve geçicilik" ile belirlenir. "ihtişam ve ifrat yoluyla meşruluk mücadelesi, istikrarsızlık ve kırılganlık demektir." bu "fantezi dünyası"nın sakinleri, "yeterince güvende olmak için asla yeterince şeye sahip olamayacaklarının" farkındadırlar. "tüketim, güvence ve doymuşluk yerine endişe artışına neden olur. kafi olan asla kafi gelmez."

nasıl harcamalı'nın yazarlarından birinin uyardığı gibi, "herkesin" lüks bir arabaya kesesinin elverdiği bir dünyada, gerçekten gözü yüksekte olanların "daha iyisine erişmekten başka hiçbir seçenekleri yoktur." daha yakından baktığınızda çarpıcı olan şey işte budur. fakat herkes böyle bakmaz; hatta çok az kişi bunu önemser, çok daha azı da önemsese bile bunu beceremez -zira iyi manzaralı yerlerin bedeli olanaklarının çok ötesindedir ve bu manzara daha yakına gelmeye karşı koyar. ancak, çoğumuzun hello ve diğer paparazzi dergilerinin teveccühüyle görebildiği türde "mutluluk arayışları"na ara sıra göz atmak, bunu denemeye karşı bizi uyarmak yerine örnek almaya davet eder. ne de olsa, sizi birinci sınıf insanlardan biri yapacak olan budur.

endişeden doğacak ıstırap ihtimali, ne kadar rahatsız edici olursa olsun, zirveye ulaşmak için ödenmesi gereken küçük bir bedeldir. mesaj anlaşılır olduğu kadar mantıklı da görünmektedir: mutluluğa giden yol, mağazalardan geçer ve mağazalar ne kadar seçkin olursa, ulaşılan mutluluk da o kadar büyüktür. mutluluğa ulaşmak başka insanların edinme şansı veya olasılığının bulunmadığı şeyleri elde etmek demektir. mutluluk bir adım ileride olmayı gerektirir.

vaat sizi "onlardan daha iyi" yapar ve böylece sizin yaptığınızı yapmayı düşleyip de başarısız olan diğerlerini ezebilmenizi, aşağılamanızı ve hor görmenizi sağlar.