9.02.2012

komünizm ve faşizm

bertrand russell

faşizm de komünizm de, bir azınlık tarafından halkın önceden tasarlanmış bir kalıba zorla sokulması girişimidir. ikisi de halka, bir adamın makine yapmak için gerekli malzemeye baktığı gözle bakar: malzeme bir sürü değişiklik geçirir; ama kendilerinde var olan herhangi bir değişim yasasına göre değil, makineyi yapacak olan adamın amaçlarına göre. canlı varlıkları, hele insanoğlunun söz konusu olduğu durumlarda, kendiliğinden gelişme sürecine bırakmak, belirli sonuçlar doğurur; bu belirli sonuçların dışındaki sonuçlar ise ancak belirli baskı ve zorlamalarla elde edilebilir. embriyoloji ile uğraşan bilginler iki başlı ya da gözü ayağında olan hayvanlar üretebilirler; ne var ki bu gibi hilkat garibeleri için hayat pek tatlı olmayacaktır. aynı şekilde, kafalarında toplumu hep bir bütün olarak canlandıran faşistlerle komünistler de bireyi belirli bir kalıba uyacak biçimde çarpıtırlar; gerektiği gibi çarpıtılamayanlar ise ya öldürülür ya da toplama kamplarına konulur. insanoğlunun kendi içinden gelen dürtüleri tamamen hiçe sayan böyle bir dünya görüşü ne törel yönden haklı görülebilir ne de sonunda siyasal yönden başarı kazanabilir.

funda cinsinden bitkileri bahçıvan makasıyla kırparak sülün biçimine sokmak mümkündür; buna benzer bir zorlamayla insanlar da aynı biçimde çarpıtılabilirler. ne var ki, bitki hiçbir tepki göstermezken, insanoğlu, diktatörün isteği ne olursa olsun, bir alanda değilse, öteki alanda etkinliğini korur. bitki, bahçıvanın makasını kullanırken öğrettiği dersi başkalarına aktaramaz; ama çarpıtılmış insanoğlu, her zaman için, üzerlerinde daha ufak bahçıvan makasları uygulayabileceği, kendinden zayıf insanlar bulabilir. yapay yoldan biçim vermenin birey üzerindeki etkileri ya zalimlik ya kayıtsızlık ya da kah birini kah ötekini olmak üzere her ikisini birden doğurur. bu niteliklere sahip bir halk topluluğundan, daha iyi bir şey beklenemez.

diktatör üzerinde rol oynayan tinsel etki ise, komünistlerle faşistlerin gerektiği kadar üzerinde durmadıkları bir başka husustur. eğer diktatör zaten insan sevgisi kıt bir kişiyse, daha başlangıçtan itibaren gaddar kesilecek ve kişilik taşımayan amaçları uğruna hiçbir zulümden çekinmeyecektir. kuramın zorlaması altında insanlara getirdiği mutsuzluklar dolayısıyla başlangıçta biraz ıstırap çekebilecek bir tipse, ya yerini kendisinden katı başka birisine bırakmak zorunda kalacak ya da insani duygularını boğacaktır ki; bu takdirde, böyle bir iç mücadele geçirmeyen bir kişiden daha da zalim bir insan olup çıkacaktır. her iki halde de hükümet, iktidar aşkını şu ya da bu tip toplum isteği şeklinde kamufle eden amansız bir adamın eline kalacaktır. diktatörlüğün başlangıçtaki amaçlarında iyi diye ne varsa despotizmin kaçınılmaz mantığı dolayısıyla bunların tümü yok olacak ve dikta iktidarını koruma amacı, devlet mekanizmasının yalın amacı olarak gitgide daha güçlü bir biçimde ortaya çıkacaktır.

insanların çarpıtılarak hilkat garibeleri haline gelmesini istemiyorsak serbest gelişme, özgür yaşama ögesi şarttır.