4.06.2011

hac

paulo coelho

bilgeliğin gerçek yolu üç şeyle tanımlanabilir: birincisi, sevgiyi içermeli; ikincisi, hayatına uygulanabilmeli. son olarak da, herkesin izleyebileceği bir yol olmalı.

her günkü alışkanlıklarını değiştirmeye çalışmak, içinde yeni birinin büyümesini sağlar.

her şey hoş görülebilir; ama sevgi göstermeye ara vermek hoş görülemez. böyle durumlarda, sevgiyi yok etmeye kalkışan, sevgiyi yeniden yaratmakla yükümlüdür.

insanı insan kılan, varoluşun gizemi konusunda durmadan geliştirdiği kuramlar değil, yazgısını yerine getirmeye karar vermesi.

gelenekte şeytan, ne iyi ne de kötü olan bir ruhtur; insanların erişebildiği sırların çoğunun koruyucusu olduğuna ve maddi şeylere hükmünün geçtiğine inanılır. düşkün bir melek olduğundan insan soyuyla bir tutulur ve her zaman pazarlık yapmaya, iltimas geçmeye hazırdır.

"bu dünyada rastlantı diye bir şey yoktur."

bir hedefe doğru ilerlerken dikkat etmek çok önemlidir. hedefe nasıl varılacağını bize en iyi yol öğretir, yol yüründükçe bizi zenginleştirir. cinsel ilişkiye benzetebilirsin bunu: orgazmın şiddetini ön sevişmedeki okşayışlar belirler. bunu bilmeyen yoktur.

hayatta bir hedefin olduğu zaman sonucun iyi mi, kötü mü olacağı, hedefe varmak için seçtiğin yola ve o yolu nasıl aştığına bağlıdır.

hayal etmekten asla vazgeçmemelisin. hayaller ruhun besinidir, tıpkı yemeğin bedeni beslediği gibi. hayatımızda birçok kez hayallerimizin paramparça olduğuna, isteklerimizin yerine gelmediğine tanık oluruz; ama hayal kurmayı bırakmamamız gerekir. bırakırsak, ruhumuz ölür.

izleyeceğimiz en iyi yolun hangisi olduğunu her zaman biliriz; ama yalnızca alışık olduğumuz yolu izleriz.

canımızı yakmanın bir sürü yolunu bulmuşuz; ama en çok sevgi yoluyla yakıyoruz canımızı. bazen bizi sevmeyen biri yüzünden, bazen bizi terk eden biri yüzünden, bazen de bizi bir türlü bırakmayan biri yüzünden hep acı çekiyoruz. yalnızsak, kimse bizi istemediği için yalnızız; evliysek, evliliği köleliğe dönüştürüyoruz.

insanlar, hayallerinin gerçek olamayacağından korktukları için hayattan çok fazla şey istemeye yanaşmazlar.

hep insanları kendi inancımıza inandırmaya, dünyayı bizim gördüğümüz gibi görmelerini sağlamaya çalışırız. bizim inandığımıza ne kadar çok insan inanırsa inandığımızın doğruluğunun o kadar kesinleşeceğini sanırız.

hayatında önemli bir karar vermeden önce gevşeyip rahatlamak için bir şey yapmak her zaman iyidir. zen rahipleri kayaların büyümesini dinlerler. ben balık tutmayı yeğlerim.

yakıp kül eden aşk karşısında her şey; ama her şey önemini yitirir. o insanlar yalnızca aşkları onları yakıp kül etsin diye yaşadılar.

çoğu zaman, varoluşumuzun toplamında hiçbir önem taşımayan böyle dünyevi işlere daldığımızda coşkuyu ıskalarız. yürekten savaş sırasında uğradığımız küçük ve kaçınılmaz yenilgiler yüzünden coşkumuzu yitiririz. ve coşkunun en büyük zafere ulaşmamızı sağlayabilecek büyük bir güç olduğunu kavrayamadığımız için onu avucumuzdan kaçırırız; üstelik hayatımızın gerçek anlamının kaçıp gittiğinin farkına bile varmadan.

sır şu: ancak öğreterek öğrenebilirsin.

kendine güvenmen ve kendini üstün hissetmen, büyük ölçüde başkalarından gelen tehditlere nasıl tepki gösterdiğine bağlıdır.

tehdit, boyun eğilmezse boşa çıkar.

öğretmek, olanaklı olanı göstermektir yalnızca. öğrenmekse onu kendin için olanaklı kılmaktır.

sorun çözüldü mü, basitliği karşısında şaşakalırsın.

düşmanımız her zaman bizim zayıf yanımızı gösterir. bu fiziksel acıdan korkmak da olabilir, önceden zafere ulaşacağımız duygusuna kapılmak da; ama onca uğraşa değer bulmadığımız için dövüşten vazgeçme isteği de olabilir.

yanlış yanıt doğrusuna götürür.

düşmanımız sırf bizi yaralayabileceğini, hem de gururumuzun en yenilmez olduğumuzu söylediği yerden yaralayabileceğini bildiği için girer dövüşe. dövüşürken hep zayıf noktamızı korumaya çalışırız; o yüzden düşman korumasız bıraktığımız yerden, en güvenli olduğunu sandığımız yerden vurur bizi. ve sonunda, asla izin vermememiz gereken bir şeye izin verdiğimiz için, dövüşün nasıl yapılacağını düşmanın seçmesine izin verdiğimiz için yenik düşeriz.

savaştan kaçmak yapılabilecek en kötü şeydir. savaşı kaybetmekten de kötüdür; çünkü yenilgiden her zaman bir şeyler öğrenebiliriz; ama kaçarsak, düşmanımızın savaşı kazandığını ilan etmekten başka bir şey yapmış olmayız.

her şey seslerdedir -geçmiş, şimdi, gelecek. dinlemeyi bilmeyen insan, hayatın bize her zaman sunduğu öğüdü asla duymaz. ve ancak o anın seslerine kulak veren insan doğru kararlara varabilir.