3.04.2010

yabancı

a. kadir

hapishanede birleştirildiğimiz günün ertesi günü akşamı, hiçbirimizin tanımadığı bir yabancı getirip soktular aramıza. uzunca boylu, siyah paltolu, bıyıklı, gözlüklü, kırklık bir adamdı. içeri girince, bir zaman afallamış gibi durdu, ne yapacağını bilemedi, sarsaklaştı. sonra gitti bir yatağın ucuna ilişiverdi. cebinden mendilini çıkardı, başladı gözlerini silmeye. ömer'le yanına vardık, baktık hüngür hüngür ağlıyor, gözlerinden boyuna yaş akıyor, gözlerinden yaş aktıkça da mendiliyle siliyordu gözlerini.

"sizi neden getirdiler buraya?" diye sorduk.

"bilmiyorum" dedi. "izmir'de öğretmenim. bir gece evimi bastılar, kitaplarımı aldılar, beni de buraya getirdiler. çoluğum çocuğum var. ne yapacağım şimdi ben? ne olacak halim?"

kurnaz ömer [deniz] hemen birini sordu izmir'den. adını söyledi, soyadıyla birlikte.

"izmir'de öğretmendir, tanır mısınız?" dedi.

adam soluk almadan:

"nasıl tanımam" dedi, "nasıl tanımam! tanırım, elbet tanırım."

ömer bana göz kırptı. adamın yanından ayrıldık.

"sorduğum adam benim babam" dedi. "aydın'da. izmir'de değil. herifi sınadım, atıyor."

bütün arkadaşlara bir bir söyledik durumu. adamın hareketlerini uzaktan uzaktan gözlemeye başladık. adam sinsi sinsi etrafı kolluyor, nerede iki yada üç arkadaş bir araya gelip konuşmaya başlarsa hemen kalkıp onların tarafına doğru gidiyor, konuştuklarını duyacak kadar yaklaşıp bir yere çöküyor, kulak kabartıyordu.

işi anlar anlamaz adamı sorgu yağmuruna tutmaya başladık.

"hangi kitapları okuyorsun?"

"kaç çocuğun var?"

"peki, böyle kolayca nasıl ağlayabiliyorsun?"

"senin mendil nasıl mendil öyle?"

adam şaşırdı. şaşırdığını da belli etmemeye çalıştı. zorladı kendini. sonra sırıttı. sonra kalktı başka yere gitti, oturdu. sonunda çaresiz kaldı, gidip kapıyı vurdu. nöbetçilere:

"su dökeceğim" dedi. ve dışarı çıktı.

bir daha da dönmedi.