4.04.2010

aykırı öyküler

tahsin yücel

bulmak, iyiyi aramayı bırakmak için bir neden değildir.

ister güzel olsun, ister çirkin, takma ad karşısında herkes biraz direnirdi başlangıçta; elleri, ayakları bağlanıp devinileri sınırlandırılmak isteniyormuş gibi çırpınır, kaçıp kurtulmaya çalışırdı. ne olursa olsun, gerçek adın yerini alacak ya da gelip yönünü şaşırmış bir kambur gibi önüne yerleşecek olan bu yeni ada alışmak için belirli bir süre gerekirdi.

gönül ve kafa rahatlığına kavuşmanın ilk koşulu soru sorup sonuç çıkarmaya kalkmadan büyüklerimize güvenmekse, ikinci koşulu da giyimde, kuşamda, konuşmada, davranışta, tasada ve kıvançta durmamacasına tekbiçimliliğe yönelmekti; böylece, "aynı" iyi, "ayrı" kötü olarak belireceğinden, dostla düşmanı bir bakışta ayırabilecek, büyüklerimizin çizdiği yolda, şaşırmadan, tökezlemeden, güvenle ilerleyebilecektik.

eski ve değersiz "oyuncaklar"la zaman öldüren bu insanlar yaşamları boyunca çocuk, dolayısıyla geri, dolayısıyla tutucu kalmaya yargılıydılar, oluşturdukları toplum da ister istemez çocuksu, ister istemez geri, ister istemez tutucu bir toplum olarak kalacaktı.

iktidar da mutlu aşk gibidir, başladığı yerde biter, bir düştür yalnızca, bir güçsüzlüktür.

sözcükleri işinize geldiği gibi anlamlandırdıktan sonra, her şeyi her şeyle açıklayabilirsiniz.

tutucular osmanlı atalarını dillerinden düşürmezler. pek bir ortak yanları bulunmasa da onların özlemiyle dolup taşarlar çünkü. en az 500 yıl öncesinde, orta asya'yla viyana arasında koşturup dururlar. kendi yurtları, kendi çağları, kendi dilleriyse, bunaltıcı bir araftır yalnızca.

sevgili dostum, bu dünyada her şey alışveriştir.

insanlar, özellikle belirli bir ekin ve gönenç düzeyini aştıktan sonra, bir yabancılaşma, bir yalnızlık, bir yalıtlanma bunalımına düşüyor, bunalımın getirdiği içinden çıkılmaz yanılsamaların etkisiyle, hiç ayrımına varmadan, belleklerindeki ya da imgelemlerindeki alabildiğine bulanık yüzleri ilk kez karşılaştıkları bir somut yüze yansıtarak azıcık soluk almaya çabalıyorlardı.

iyi hukukçu satırları değil, satırların arasını okumayı bilen kişidir.

kötü hekim insanları hayvan gibi görür; iyi baytar hayvanları insan gibi.

çokları hayvanlar hep aynıdır, hep aynı tepkiyi verir sanırlar. yanlıştır. her hayvanın bir kişiliği vardır, onlara kişiliklerine göre yaklaşmak, işe önce konuşmakla, okşamakla başlayarak dostça bir iletişim kurmak gerekir.

aynaya bakmayı bilmek gerek.

kimi yüzler aşınıyor. yaşam aşındırıyor. gözleri de aşındırıyor. özellikle profesör tarık uysal gibi kalıptan kalıba girenlerin yüzleri ve gözleri aşınıyor, gittikçe belirginleşecek yerde bulanıyor; herkesin, daha doğrusu kendi türünden olan, kendisi gibi düşünüp kendisi gibi davranan herkesin yüzü oluyordu. yaşlanacak yerde aşınmıştı profesörün yüzü, çizgileri birer kırışıktan çok, silinmiş bir resimden kalan izler gibiydi, gözleri kendi gözleri değildi sanki.