
bir adamın başbakan olabilmesi için başvurabileceği üç yöntem vardır. ilki, bir yolunu bulup ihtiyat içinde karısını, kızını ya da kız kardeşini kullanmak; ikincisi, selefine ihanet ederek ayağını kaydırmak; üçüncüsü de millet meclislerinde, saraydaki ahlak bozukluklarına karşı şiddetli bir tantana koparmak. ancak, bilge bir hükümdar, daha çok üçüncü yöntemi kullananları hizmetine almak ister; çünkü bu partizanlar, aslında efendilerinin tutkularına ve isteklerine karşı köle gibi boyun eğip dalkavukluk etmeye ne denli yatkın olduklarını da hep göstermişlerdir. bütün memuriyetler başbakanın emri altında olduğundan, senatonun ya da büyük meclisin çoğunluğuna rüşvet yedirerek iktidarlarını güvene alırlar. son tedbir olarak da "dokunulmazlık yasası" adını verdikleri bir yasayla hesap sormalara karşı kendilerini güvenceye alıp halktan aldıkları ganimetlerle heybelerini doldurur ve devlet hizmetinden çekilirler.
başbakanın sarayı, başkalarını da bu meslekte yetiştiren bir yüksek okul gibidir: saray oğlanları, uşaklar ve kapıcılar, efendilerini taklit ederek, çeşitli alanlarda devlet bakanı olurlar ve üç ana ilkede; küstahlık, yalancılık ve rüşvette mükemmelleşmeyi öğrenirler. hatta çok yüksek rütbelerden kişiler bunlara ast olup dalkavukluk bile ederler. bazen de bunlar, ustalıklarının ve küstahlıklarının diretmesiyle birçok aşamalardan geçerek efendilerinin halefi bile olurlar.
başbakan genellikle geçkin bir fahişe ya da gözde bir ayakçı tarafından yönetilir. bunlar da bütün lütufların taşındığı birer tünel olduklarından, son merciide krallığı yönetenler olarak adlandırılabilirler.