9.09.2009

başbakan

jonathan swift

neşe ve keder, aşk ve nefret, acıma ve öfke duygularından tümüyle sıyrılmış; sadece servet, iktidar ve unvan tutkularını gerçekleştirmek için yanıp tutuşmaktan öte aklından bir şey geçmeyen biri. sözcüklerini, kafasındakiler dışında her şeye atfedebilir, söyleyeceklerini yalan olarak alacağınız zaman dışında asla gerçeği söylemez; doğru söyleyeceğini düşündüğünüz zaman da yalan söyler. arkalarından çok kötü konuştuğu kişiler, emin olun ki, en çok tercih edilenlerdir. ne zaman ki sizi başkalarına ya da size överse, bilin ki o günden itibaren ortada kaldınız. hele de yeminle onanmış bir vaat almışsanız, bu en kötü bir işaret demektir; bunun sonunda her bilge insan geri çekilip tüm umutlarına veda eder.

bir adamın başbakan olabilmesi için başvurabileceği üç yöntem vardır. ilki, bir yolunu bulup ihtiyat içinde karısını, kızını ya da kız kardeşini kullanmak; ikincisi, selefine ihanet ederek ayağını kaydırmak; üçüncüsü de millet meclislerinde, saraydaki ahlak bozukluklarına karşı şiddetli bir tantana koparmak. ancak, bilge bir hükümdar, daha çok üçüncü yöntemi kullananları hizmetine almak ister; çünkü bu partizanlar, aslında efendilerinin tutkularına ve isteklerine karşı köle gibi boyun eğip dalkavukluk etmeye ne denli yatkın olduklarını da hep göstermişlerdir. bütün memuriyetler başbakanın emri altında olduğundan, senatonun ya da büyük meclisin çoğunluğuna rüşvet yedirerek iktidarlarını güvene alırlar. son tedbir olarak da "dokunulmazlık yasası" adını verdikleri bir yasayla hesap sormalara karşı kendilerini güvenceye alıp halktan aldıkları ganimetlerle heybelerini doldurur ve devlet hizmetinden çekilirler.

başbakanın sarayı, başkalarını da bu meslekte yetiştiren bir yüksek okul gibidir: saray oğlanları, uşaklar ve kapıcılar, efendilerini taklit ederek, çeşitli alanlarda devlet bakanı olurlar ve üç ana ilkede; küstahlık, yalancılık ve rüşvette mükemmelleşmeyi öğrenirler. hatta çok yüksek rütbelerden kişiler bunlara ast olup dalkavukluk bile ederler. bazen de bunlar, ustalıklarının ve küstahlıklarının diretmesiyle birçok aşamalardan geçerek efendilerinin halefi bile olurlar.

başbakan genellikle geçkin bir fahişe ya da gözde bir ayakçı tarafından yönetilir. bunlar da bütün lütufların taşındığı birer tünel olduklarından, son merciide krallığı yönetenler olarak adlandırılabilirler.