2.06.2009

inci

john steinbeck

kasaba, koloni halinde yaşayan bir hayvan gibidir. kasabanın bir sinir sistemi, bir başı, omuzları ve ayakları vardır. kasaba, öbür kasabalara hiç benzemeyen apayrı bir yaratıktır, öyle ki dünyada birbirine benzeyen iki kasaba bulamazsınız. kasabanın duyguları da bütünlük gösterir. haberlerin kasaba sokaklarında nasıl yayıldığı kolayca çözümlenemeyecek bir gizdir. sanki haber, seyirtip onu yetiştirmeye can atan küçük oğlanlardan da, çitlerden eğilip çığrışan kadınlardan da daha tez ayaklıdır.

yoksul kişilerin baş düşmanı açlıksa, ikincisi hastalıktır.

doktoru tanıyorlardı. onun kayıtsızlığını, acımasızlığını, açgözlülüğünü, tutkularını, günahlarını biliyorlardı. ana rahminden alırken öldürdüğü çocukları, istemeye istemeye sadaka niyetine dağıttığı kirli paraları biliyorlardı. onun elinde ölenlerin kiliseye taşınışını görmüşlerdi.

bir şeyi çok fazla istemek iyi değildir.

dünyada birdenbire şansı dönen bir yoksul kadar sadakadan yana cömert adam olmadığını bilirlerdi.

tasarı gerçek bir şeydir; açığa vurulmuş tasarılar, denenmiş bir gerçektir. bir tasarı bir kere düşünülmeyegörsün, öbür gerçeklerin arasındaki yerini alır. asla yıkılmaz bir daha ama kolaylıkla saldırıya uğrayabilir.

dünyada her kişi yetisini sonuna kadar zorlar, hiç kimse elinden geldiğinden azıyla yetinmez, düşüncesi ne olursa olsun.

anlamak güç. ta beşikten mezara dolandırıldığımızı biliyoruz. yine de yaşamayı sürdürüyoruz.

bir insanı öldürmek bile bir kayığı öldürmek kadar büyük bir kötülük değildir. çünkü kayığın oğulları yoktur, kayık kendini koruyamaz, kayık yaralandı mı iyileşemez bir daha.