4.05.2009

mutluluk yolu

bertrand russell

olağanüstü bir karar verme yetisine sahip kimseler dışında, insanların çoğu, emirler sert olmamak koşuluyla, kendilerine günün her saatinde ne yapacaklarının bildirilmesinden hoşlanırlar.

kendileri için dünyada yapacak hiçbir şey kalmamış olduğu kanısını taşıyan yetenekli gençlere öğüdüm şudur: yazmaya çalışmaktan vazgeçin; bunun yerine yazmamaya çalışın. dünyaya açılın, bir korsan olun, borneo'da bir kral, sovyet rusya'da bir işçi olun; ilkel fizik gereksinimlerin hemen bütün enerjinizi yutacağı bir hayata başlayın.

en iyi romanların hepsinde sıkıcı pasajlar vardır. birinci sayfasından sonuncu sayfasına değin göz kamaştıran bir romanın büyük bir yapıt olmaması çok olasıdır.

yaptığımız şeyler, sandığımız kadar önemli değildir; başarı ya da başarısızlıklarımız da, öyle büyük önem taşımazlar. büyük üzüntüler bile unutulabilir; mutluluğa yaşam boyunca son verecek gibi görünen felaketler, zamanla kabuk bağlar ve acıları hemen hemen duyulmayacak derecede azalır. üstelik bütün bu kişisel düşüncelerin üstünde ve ötesinde bir gerçek var ki, kişi dünyanın çok büyük bir parçası değildir. düşünce ve umutlarını benliğinin üstünde bir şeye yöneltebilen bir kimse, dünyanın sıradan dertlerinde, tam anlamıyla bencil bir kimse için olası olmayan bir huzur bulabilir.

kararsızlık kadar yorucu ve boşuna olan bir şey yoktur.

günah duygusu, daha iyi, daha temiz bir yaşama değil, bunun tam aksine neden olur. bir adamı hem mutsuz yapar hem de ona aşağılık duygusunu aşılar.

can sıkıntısı aslında bir olaylar özlemidir; hem de yalnız hoşa gidecek olaylar değil, bunalım kurbanının bir günü öbüründen ayırt etmesine yardım edecek herhangi bir olay özlemidir. can sıkıntısının aksi ise haz değil, heyecandır.

bilgisizlerin zorbalığından kendini kurtarabilmiş birçok kişi, baskı süresince öyle çetin ve uzun bir savaş vermek zorunda kalmışlardır ki, sonunda gücenmiş ve enerjilerini yitirmişlerdir.

dimağ, kendisine sunulan malzemeyi şaşılacak alaşımlar halinde birleştirme gücü olan garip bir makinedir; ama dış dünyadan malzeme almayınca güçsüzleşir.

insanoğlu durmadan didinir ve madde durmadan hareket halindedir; sonradan gelen, daha önce gidenden hiçbir bakımdan farklı olmadığı halde, yerinde duran bir şey yoktur. bir adam ölür ve mirasçısı onun çabalarının meyvelerini toplar; nehirler denize dökülür; ama sularının orada kalmasına izin verilmemiştir. insanlar ve eşyalar, sonsuz ve amaçsız bir devir içinde doğarlar, ölürler; yıllar boyunca hiçbir ilerleme olmaz, kalıcı bir şey başarılmış değildir. nehirler akıllı olsalardı, yerlerinde kalırlardı. süleyman akıllı olsaydı, meyvelerinin tadını oğlunun çıkaracağı ağaçlar dikmezdi.

alçak gönüllü kişiler, her zaman birlikte bulundukları kişilerden daha parlak başarılar elde edemediklerine inanırlar. bu yüzden hasetçiliğe, haset yoluyla mutsuzluğa ve kötü niyetliliğe çok eğilimli olurlar.

kendi kendine bölünmüş bir kişilik kadar, yalnız mutluluğu değil, yeterliliği de azaltan hiçbir şey yoktur.

geleneksel ahlak o derece bir özgecilik -kendinden başkalarını düşünme- gerektirir ki, çoğu hallerde insan yaradılışının yetenek sınırlarını aşar ve dürüstlükleriyle övünen kişilerin çoğu da, kendilerini, hiçbir zaman ulaşılamayacak olanı elde etmiş sanır. en yüce kişilerin bile büyük çoğunluğunun davranışları, kendilerine çevrik, kendi çıkarları yönünde güdüler taşır.

hiç kimseden, yaşama tarzını başka bir kişi uğruna temelden değiştirip bozması beklenmemelidir. insanların çoğunlukla yakındığı davranışlar, hasta bencilliğin sınırları aşmasına karşı, normal egonun sağlıklı tepkisidir.

kendi kendini aldatmaya dayanan hiçbir gönül doyumu sağlam değildir. gerçek ne kadar tatsız olursa olsun, yüz yüze gelinmeli, alışılmalı ve yaşayışımız ona uydurulmaya çalışılmalıdır.

düşüncenin ilk parıltısı duygunun tatsız çürüyüşü içine gömülürken
dünyanın çekip aldığı gibi verebileceği bir zevk yok (lord byron)

başkaları için duyduğumuz korku, kendimiz için duyduğumuzdan ancak nüans farkıyla üstün bir duygudur. kaldı ki bu duygu, çoğu hallerde, sevilene sahip ve egemen olma isteğini gizlemek için bir bahanedir. sevilenin korkularını uyandırmaktan beklenen şey, ona daha fazla egemen olmaktır. erkeklerin ürkek kadınlardan hoşlanma nedenlerinden biri de budur; çünkü korunan kimseye egemen olunur.

herhangi bir işte ciddi bir başarı, o işin malzemesine karşı duyulan gerçek ilgiye bağlıdır.

en iyi sevgi, insanın eski mutsuzluklardan kaçmak için değil de, yeni mutluluklara kavuşma umuduyla beslediği sevgidir.

"güneş altında yeni bir şey yoktur."

önemli nitelikte bir yapıcı işle uğraşmak kadar kişiyi nefret alışkanlığından kurtarabilecek pek az şey vardır.

"çok bilenin çok derdi olur; bilgiyi artıranın üzüntüsü de artar."

inanılması her gün biraz daha güçleşen şeylere inanmak için harcanan çaba kadar yorucu ve en sonunda usandırıcı hiçbir şey yoktur. böyle bir çaba zorunluluğundan kurtulmaksa güvenilir ve uzun ömürlü bir mutluluğun vazgeçilmez koşuludur.