26.08.2008

devletin yanıtı

oya baydar

1970-1980 dönemi, türkiye'de toplumsal sınıfların, özellikle işçi ve emekçi kesimlerin hareketlendiği; aslında emekleme dönemini yaşayan, kitlelere inmemiş, deneyimsiz, bölük pörçük bir solun, hazır olmadığı iktidara -onların deyimiyle devrime- yürüdüğünü sandığı dönemdir. buna izin verilmeyeceği açıktı. soğuk savaş dönemi koşullarında, nato ülkelerinin hemen hemen tümünde devlet içinde oluşturulmuş, 1990'lardan sonra sancılı veya sancısız biçimde pasifize edilmiş, dağıtılmış gladio tipi gizli örgütlenme, bu dönemde türkiye'de gerçek işlevini buldu. devlet içindeki bu gizli nüvenin kendini saklamaya gerek duymadan ilk ortaya çıkışı 12 mart döneminde, "kontrgerilla" adı altında oldu. soldaki örgüt ve kişilerden, daha çok ordu bağlantılı ve sol darbe eğilimli olanlar tutuklanıp işkenceyle sorgulanırken, çoğu tanınmış yazar, aydın, subay olan bu kişilere, gözleri bağlı götürüldükleri yerde "burası genelkurmay'a bağlı kontrgerilla merkezi. buradan sağ çıkıp çıkmamanız bizim ve itiraf ederseniz tabii sizin elinizdedir." deniliyordu.

aslında yapılan bir hesap hatasıydı. 12 mart rejiminin bu kadar kısa süreceği, dünya ve türkiye koşullarının demokrasiye dönüşü umulandan öne alacağı hesaplanmamıştı. sonraları, varlığı dönemin tüm yetkilileri tarafından inkar edilse de, kontrgerilla gladio tipi örgütlenmeye verilen adlardan sadece bir tanesiydi.

1973 seçimleriyle demokrasiye geçildikten sonra, devletin bu yapısına dokunulamadı, dokunulmak da istenmedi. çünkü sol, giderek büyüyen bir tehlike olarak algılanıyordu. bu dönemin kısa bir panoraması; kanlı eylemler, terör, anarşi, ayaklanma provaları, sınıf savaşı veren sendikalar, gladio'nun tetikçi kadrolarını devşirdiği faşizan hareket, işçi hareketini denetimi altında tutar gibi görünen -ki bu sadece görünüşten ve devletin yanlış değerlendirmesinden ibaretti- yarı legal komünist partisi, sayıları kırkı aşan önemli önemsiz, irili ufaklı sosyalist parti ve gruplar, sadece ideolojik değil, aynı zamanda silahlı savaş vermeye çalışan, bir bölümü devlet içindeki gizli nüvenin kontrolündeki silahlı sol örgütlenmeler, derin bir istikrarsızlık ve güvensizlik ortamında çökmüş bir ekonomi ve şaşkın bir sermaye kesimi, iktidarsız iktidarlar, birbirini izleyen zayıf hükümetler olarak çizilebilir.

1976 yılında 1 mayıs, cumhuriyet tarihinde ilk kez yüz binlerce işçinin katılımıyla işçi bayramı olarak kutlandı. hazırlıklar devletçe biliniyor, izleniyordu; ama böyle bir kalabalık ve coşku beklenmiyordu. üstelik, işçi hareketine ve alana hakim olan siyasal gücün, 1920'lerden beri gizli çalışan, varlığıyla yokluğu belli olmayan, 1930'lardan beri dağıldığı ve türkiye dışına çıktığı sanılan, merkezi de kökü de dışarda olan türkiye komünist partisi olduğu istihbaratı vardı. işçi hareketi ilk kez gerçekten tehlikeli olma istidadı gösteriyordu ve ne pahasına olursa olsun bastırılması, geriletilmesi, pasifize edilmesi gerekmekteydi.

devletin cevabı bir yıl sonra, 1 mayıs 1977'de geldi. alanda toplanmış olanların üzerine, resmi söyleme göre "bilinmeyen", gerçekte kontrterör, kontrgerilla, gladio -adı önemli değil- bu misyona yıllardan beri hazırlanan odak tarafından açılan ateş altında otuzdan fazla insan öldü, yüzlercesi yaralandı. daha önce bu çapta bir kitle katliamı yaşamamış olan sol kesim açısından beklenmedik bir saldırıydı bu. hemen bir hafta sonra ana muhalefet partisi liderine seçim mitinginde suikast yapılacağı ihbarı, hem de dönemin başbakanından geldi.

işçi hareketi yükseldikçe ve sola kayma belirtileri gösterdikçe terör artıyor, kontrterör örgütü, daha doğrusu mekanizması giderek güçleniyor, hatta bağımsızlaşıyordu. devletin legal güçleri ve sorumluları da şaşkındı; ama müdahaleye güçleri ve niyetleri yoktu. 1970'lerin sonuna, 78'lere, 79'lara gelindiğinde, terör, anarşi ve kaos herkesin boyunu aşmış; özellikle demokrat aydınları, öncü işçileri, sendikaları hedef alan vahşi siyasal cinayetler, bir sağ-sol çatışması görünümü altında toplumu tümüyle destabilize etmişti.