3.08.2008

tarih

julian barnes

tarih, olan biten değildir. tarih sadece tarihçilerin bize anlattıkları şeydir. onun bir modeli, bir planı, bir yönü, bir gelişmesi vardır, demokrasiye doğru bir yürüyüştür; bir duvar halısıdır, olayların akışıdır, bağlantılı ve açıklanabilir karmaşık bir anlatıdır. bir iyi öykü bir diğerine götürür.

önceleri, gizliden gizliye ve amatörce birtakım tanrısal işlere soyunan krallar ve başpiskoposlar vardı, sonra fikirlerin yürüyüşü ve kitlesel hareketler ortaya çıktı, daha sonra çok daha büyük şeyleri ifade eden küçük yerel olaylar başgösterdi; ama her zaman bağlantılar, ilerleme, anlam söz konusuydu; bu şuna yol açtı, şu bundan kaynaklandı gibi. ve bizler, tarihin okurları, tarihten ıstırap çekmiş olanlar, umutlu sonuçlara varmak için, ileriye giden yolu görmek için onun modelini dikkatle inceliyoruz. tarihe bir dizi salon resmi, hayal gücümüz sayesinde yeniden hayat verebileceğimiz kişilerin konuşma diyalogları gibi tutunuyoruz; oysa tarih her zaman, deve kılı fırça yerine bir badanacının rulosuyla sürülmüş bir multimedya kolajına benziyor.

dünya tarihi mi? sadece karanlıkta yankılanan sesler, sadece birkaç yüzyıl tutuşup sonra sönen görüntüler, bazen birbirlerine karışır görünen öyküler, eski öyküler, tuhaf bağlantılar ve ilgisiz bağıntılardan ibaret. burada, şimdiki zamanın hastane yatağında (bugünlerde çarşaflar ne kadar da temiz) yatıyoruz ve günlük haberler serumla kolumuza damla damla akıtılıyor. niçin burada olduğumuzu ya da burada ne kadar zaman kalmak zorunda olduğumuzu pek bilmesek de kim olduğumuzu bildiğimizi düşünüyoruz. sargılarımızın içinde ve belirsizlikler içinde tasalanır ve çırpınırken -yoksa biz gönüllü hastalar mıyız- öyküler uyduruyoruz? bilmediğimiz ya da kabul edemeyeceğimiz gerçekleri örtbas etmek için öyküler uyduruyoruz. birkaç gerçeği alıyor ve onların etrafında yeni bir öykü yaratıyoruz. duyduğumuz panik ve acı ancak avutucu öyküler uydurmakla hafifliyor, buna tarih diyoruz.

tarih lehine söyleyebileceğim tek bir şey var: tarih bazı şeyleri bulma konusunda son derece ustadır. biz onları örtbas etmeye çalışırız ama tarih peşimizi bırakmaz. zaman onun tarafındadır, zaman ve bilim. biz ilk düşüncelerimizin üstünü ne denli şiddetle örtersek örtelim, tarih onları okumanın bir yolunu bulur. bizler kurbanlarımızı (boğulan prensler, radyasyona maruz kalan ren geyikleri) gizlice gömeriz; ama tarih onlara yaptıklarımızı ortaya çıkarır. titanic'i mürekkep balığının mürekkebi kadar kapkaranlık derinliklerde sonsuza dek kaybettiğimizi düşünüyorduk; ama onu bulup çıkardılar. medusa'nın enkazını çok kısa bir zaman önce moritanya açıklarında buldular. hazine umudu yoktu, bunu biliyorlardı; 175 yıl kadar sonra tek buldukları şey fırkateynin gövdesinden birkaç bakır çiviyle iki top oldu. ama yine de gidip buldular.