6.07.2015

elif

paulo coelho

tanrı adına öldürdük, isa adına işkence ettik, kadını toplum için tehlikeli saydık, kadınların doğal melekelerini bastırdık, tefecilik yaptık, masumları katlettik, şeytanla el ele verdik. buna rağmen 2000 yıl sonra hala ayaktayız.

dünya hiç şimdiki kadar kamplaşmamıştı. din savaşları, soykırımlar, gezegeni hiçe saymalar, ekonomik krizler, buhranlar, yoksulluk kol geziyor. herkes dünyadaki sorunların ya da kişisel dertlerinin hiç olmazsa bir kısmından kurtulmak için acil çözümler arıyor. ne var ki, geleceğin daha fazla karanlıktan başka vaadi yok.

insanı ileriye götüren, şüpheleridir.

zaman öğretmez; zaman bize yalnızca yorgunluk ve yaşlanma hissi verir.

büyüde -ve hayatta- sadece o an yaşanan zaman vardır ya da şimdi. zaman, iki nokta arasındaki mesafe gibi ölçülemez. zaman geçmez. insanoğlu dikkatini şimdiki zamana vermekte müthiş zorlanır; hep, ne yaptım, daha iyisini nasıl yapabilirdim, diye düşünür, yaptıklarının sonuçlarına, niye yanlış davrandığına kafa yorar. ya da gelecekle uğraşır; yarın ne yapacaktır, ne gibi tedbirler almalıdır, köşe başında onu nasıl bir tehlike beklemektedir, istemediklerini nasıl engeller, hayallerine nasıl ulaşabilir..

seyahat etmek para değil cesaret işidir.

doğduğumuz andan ölene kadar hayatımız sürekli bir yolculuktur. manzara değişir, insanlar değişir, ihtiyaçlar değişir; ama tren hep ileri gider. hayat bir trendir, tren istasyonu değil.

kendine ne olduğunu anladığın anda, bütün dünyada ne olduğunu anlamış olursun.

hayatımızda keskin bir dönüşüm yaratan felaketlerin temelinde hep aynı şey vardır: birini kaybetmek.

geleneğin dediğine bakılırsa her birimiz varoluşumuzun gerçek sebebini ölmeden bir saniye önce anlarmışız. cehennem ya da cennet işte o an doğarmış. cehennem, o kısacık anda geriye bakıp hayat denen mucizeye anlam katma fırsatını kaçırmış olduğumuzu anlamakmış. cennet ise o an, "hatalarım oldu; fakat hiç korkaklık etmedim. hayatımı yaşadım, ne yapmam gerekiyorsa yaptım." diyebilmekmiş.

savaşçıyı savaşçı yapan budur işte: irade ve cesaretin aynı şey olmadığını anlamak. cesaret korku ve hayranlık uyandırır; irade gücüyse sabır ve azim demektir. iradeleri çok güçlü olan kadınlar ve erkekler genellikle yalnızdırlar; çünkü dışarıdan soğuk görünürler.

içinde bir tutam delilik olmayan hayat eksik bir hayattır.

"kimse kendi toprağında peygamber olmaz." kimse yanıbaşındaki güzelliğin hakkını vermez; uzaktan gelen hep kıymete biner.

konforlu hayatından çık ve kendi krallığını ara.

biz bir şeyi arıyorsak, o şey de bizi arıyor demektir.

monotonluğun tekrarla tatbikatla hiçbir ilgisi yoktur. hayatta her ne konuda olursa olsun başarının yolu tekrardan ve çok çalışmaktan geçer.

şifayı, bizi yaralayan neyse onda bulacağız.

etrafınızda neyin iyi, neyin kötü olduğuna fazla kafa yorarsanız kendi ruhunuzu ihmal edersiniz; başkalarını yargılamak için harcadığınız enerji sizi tüketip yere serer.

sadece sıradan insanlar tehlikeden uzaktır.

hata yapmaktan korkmayan, hata yapan insanları arayıp bul. onların hataları, yaptıklarını gölgede bırakmış olabilir; fakat dünyayı ancak böyle insanlar değiştirir, defalarca hata yaptıktan sonra gerçekten fark yaratmayı ancak onlar başarırlar.

geçmiş zamanda bir şeyler öğreniriz; ama bizi biz yapan bu öğrendiklerimiz değildir. geçmiş zamanda acı çeker, geçmiş zamanda sever, geçmiş zamanda ağlar ve güleriz. fakat şimdiki zamanda bu bir işe yaramaz. şimdiki zamanın kendi zorlukları, kendi iyileri ve kötüleri vardır. bugün olanlar için geçmişe lanet etmek de, minnet duymak da olmaz. yeni aşkların eski tecrübelerle kesinlikle hiçbir ilgisi yoktur. aşk her seferinde yepyenidir.

herkesin savaşı kendiyledir. kendini yendiğinde dünyayı da alt edersin.

mücadeleye hazırlanmanın en iyi yolu, verebileceğin karşılıkları sınırsız hale getirmektir.

dünyada reddedilmekten daha beteri yoktur. ışığının yolu, başka bir ruhun ışığıyla kesişir ve sen pencereler açılacak, günışığı içeri dolacak, geçmişin yaraları nihayet kapanacak sanırsın. fakat çok geçmeden bütün hayallerin yıkılır.

çatışma, kendini bulamamış ruhların işidir.

gerçek bilgelik, yaptığımız basit şeylere saygı duymayı bilmektir; çünkü muhtaç olduğumuz yere bizi onlar götürür.

insan acı eşiğini aşınca ruh güçlenir. günlük hayatın arzuları anlamını kaybeder ve kişi arınır. azabın kaynağı arzudur, acı değil.

meselesi olmayan bir hayatın kimseye faydası yoktur.

"bir şehri başka yere taşıyabilirsin; bir kuyuyu taşıyamazsın."

hayat, ancak ölünce uyandığımız bir rüyadır.