8.07.2015

dur bir mola ver

tom robbins

ölüm korkusu köleliğin başlangıcıdır.

hayvanlarla konuşabildiğimiz gün değişimin yarı yarıya gerçekleştiğini anlamış olacağız; ormanla konuşabildiğimiz gün değişimin gerçekleştiğini anlayacağız.

william blake: kendi düzenlerimi yaratmalıyım; aksi takdirde diğer insanların yarattığı düzenlerin kölesi olurum.

doğa istikrarlı değil. yaşam istikrarlı değil. istikrar doğal değil. yegane istikrarlı toplum polis devletidir. bir toplum ya özgürdür ya da istikrarlı. aynı anda ikisi birden olamaz.

cezalandırma kötülüklerin peşini bıraktığında medeniyetin dokusu çözülmeye başlar.

doğa istikrarlı değil. yaşam istikrarlı değil. istikrar doğal değil. yegane istikrarlı toplum polis devletidir. bir toplum ya özgürdür ya da istikrarlı. aynı anda ikisi birden olamaz.

insanoğlunun hücrelerinde zamanın başlangıcından beri gerçekleşmiş her bir enerji itkisi kayıtlıdır. incelenmeye gerçekten değer tek kütüphane dna genetik sistemidir.

mantık insana ancak ihtiyacı olan şeyi verir; oysa büyü, insan neyi istiyorsa onu verir.

garip şahıs diye bir şey yoktur; sadece kimi insanlar diğerlerinden daha fazla anlaşılmayı gerektirir, o kadar.

hayattaki en önemli şey üslup. yani temelde, neticede önemli olan, kişinin varoluş üslubu -kişinin eylemlerinde görülen karakteristik tarz. insan kendini eylemleriyle tanımlamaktaysa eğer, o zaman üslup iki kat daha belirleyicidir; çünkü eylemi betimleyen üsluptur.

mutluluk öğrenilen bir durum. öğrenildiği ve kendi kendini ürettiği için de, idamesi dış koşullara bağımlı değil. bu durum içerik konusunu çok ironik bir biçimde aydınlatıyor. ve de üslubun önceliğini vurguluyor.

soylu bir ailenin oğluna üç iş sahasının yolu açıktır: ordu, din ve politika.

bir insanın suçlu mu yoksa devlet memuru mu olduğu tamamıyla meseleye nasıl bakıldığına bağlıdır. insanoğlunun kendine özgü kararsız ruh hali, onun, aynı anda iki zıt yasaya göre hareket etmesini sağlar. bir hayatını ona göre sürdürdüğünü söylediği yasa vardır, bir de standartlarına gerçekten uyduğu yasa. bu öylesine köklü, öylesine incelikli bir aldatmacadır ki, çoğu insan farkına bile varmaz; gerçi psikolog, düşünür ve benzeri insanlar için bilinmedik bir hadise değildir.

tanrı gizemli yöntemlerle yürütür işini.

insanoğlu zannettiği kadar iyi değildir. (gerçi ne de zannettiği kadar kötüdür; ama şimdi fazla zorluk çıkarmayalım). aslında muhtemelen sağlıklı ve doğal olan ancak zamanla ve bireysel özellikleri ve alışkanlıklarının taşıdığı ucubelikler neticesinde olumsuz değerler atfettiği (ya da -genellikle sapkınca suçluluk duygusuyla dolu psikopat uyumsuzlar olan- dini liderlerinin olumsuz değer atfetmesine izin verdiği) belirli ihtiyaçları vardır, belirli hizmetleri talep eder. had safhada bir paradoksal başkalaşım örneği olarak masum arzular tabu haline gelir.

hayatın hiçbir anlamı olmadığını söylemek, hayatın hiçbir değeri olmadığını söylemek değildir.

bir maceraperestle intihara kalkışan insan arasındaki temel fark, maceraperestin kendine kaçış payı bırakmasıdır; eni ve boyu bilinmeyen faktörler tarafından belirlenebilecek olan, ancak başarıyla atlatılması maceraperestin asabı ve zekası tarafından belirlenen bir kaçış payı. bu pay ne kadar küçük olursa macera o kadar büyük olur. insanın asabına bağlı olarak ya da zekasının zirvesini zorlayarak yaşaması her zaman heyecan verici.

yıldızlar insan ruhunun izdüşümleridir -bilincin sivilceleridir- yalnızca; ama aynı zamanda son derece gerçektirler.

tüm evren, ritimlerden kurulu bir karmaşa. her birimiz kendi bedensel ritimlerimizi kozmosun ritimleriyle özdeşleştirmek gibi bir ihtiyaç duyuyoruz. deniz en büyük ritim faili. rüzgarda savrulan tohum tanecikleri, yörüngede dönen atomlar da ritmik. kaslı, güçlü bir organ olan rahim, çocuğun doğmasıyla birlikte kasılır -ritmik kasılmalar, aslında, bebeğin dünyaya teşrifini sağlayan önemli teşviklerdir. her şey ritimle başlar.

kötülük, iyiliği mümkün kılan şeydir.

bugüne kadar sözde nesnel, ilahiyat bilimine dayanmayan din araştırmaları, davranışçıların -antropologların, psikologların ya da sosyologların- öncelik verdiği bir konu oldu. bu adamların hepsi hala ruh denen safsataya inanabilmekteler. mistisizme inanmayan bizler için ruh, elektrokimyasal bir tezahürdür; bir protein sentezi, bir sinir elektriği alevidir. başka bir şey değil.

sanatçının işlevi, hayatın sunmadıklarını sunmaktır.

kararsızlık şizofreniden daha beter bir baş belasıdır. insan şizoid olunca her iki kişiliği de birbirinden habersiz mesutça yaşayıp gider ama insan kararsız olunca, her bir taraf çelişen tarafın acı içinde farkındadır ve eğer insan dikkat etmezse tüm hayatı bir ağdalı şeker partisine dönüşebilir.

insan, ne yiyorsa odur.

jesse james başak burcuydu. çaresizlik hissine kapılıp kanun dışı bir adam olmuştu. belle starr kova burcuydu. kanun dışı bir kadın olmuştu; çünkü çok çirkindi ve ancak bu sayede kendini düzdürebilirdi. billy the kid, yay burcuydu. sırf eğlence niyetine kanun dışı bir adam olmuştu. dur bir mola ver de bir yay burcu. ama hemen, durduk yerde bir anlam çıkartmayın bundan.

bilincin üst düzeylerinde her şey birdir. hayvanlar, bitkiler ve mineraller arasında hiçbir fark yok. her şey enerji ve ışık içerisinde birbirine karışır.

her küçük kız çocuğu, hayatının bir aşamasında büyüyünce hemşire olmayı istemiştir.

soyut bir düşünceyi kafanda sabit tutabilirsin; oysa gerçek şeyler genellikle akış halinde olur ve her zaman değişir. bir adamın basmakalıp düşüncelerindense karısıyla oynaşmak daha az riskli bir iş.

isa yahudi'ydi. yahudilik bir baba diniydi. hristiyanlık da baba ana dini olarak gelişti. ancak eski din, bir ana diniydi. iki bin yıldır penis iktidarı altında yaşıyoruz.

fallus rahimden ayrılınca, baba anadan ayrılınca, kültür doğadan ayrılınca, ruh bedenden ayrılınca, o zaman hayat dengesini yitirir ve insanlar hüsrana kapılır, şiddete başvururlar.

tekvin, başlangıçta söz vardı der. en basit ilkel insan bile başlangıçta orgazmın olduğunu bilir. yaşam yaşamdan üretilir; oysa diriliş -tohumların yeniden doğması, sonbaharda düşen yaprakların baharda geri dönmesi- maddeye dairdir, ruha değil.

kuzugöbeği çok açıkgöz, küçük bir mantar çeşidi. adeta avcının kendisini yolmasını bilerek engellercesine, yere düşmüş yaprakların altına gizlenir. doğanın en soylu yaratıklarının çoğu gibi kaçak bir türdür.

insan dilediğince özgür ve mutlu olabilir; çünkü kaybedilecek ve kazanılacak hiçbir şey yok.

insanların kafaları yıldırımlı fırtınalardan daima etkilenir. atmosfere yayılan negatif parçacıklar meselesi. aynı zamanda ozon gazı da serbest kalır. bu gaz zihni harekete geçirir. insanı adeta yükseltir. fırtına arifesinde adeta yükseldiğini hissetmedin mi hiç? havadaki ozon yoğunluğu artınca insanlar daha çok, daha renkli rüyalar görürler. yıldırımlı fırtına esnasında ya da hemen öncesinde zeka testi yaptırırsan normalden daha fazla puan alacağını biliyor muydun? gerçek bu. fırtına, beyni harekete geçiriyor.

ve sonra yağmurlar başladı.