15.09.2021

gezi meselesi

sevan nişanyan

31 mayısta başlayan gezi olayları, ülkenin gündemini bir anda başka bir yöne çevirdi. siyasi kutuplaşma, uzun zamandan beri görülmemiş bir keskinliğe ulaştı. bu yeni ortamda, alışık olduğum "onu da almayayım bunu da" pozisyonunu kısmen terk edip siyasi otoritenin kibrine karşı açıkça tavır alma gereğini hissettim.

bu yazı üç buçuk yıl aradan sonra taraf'ta yayımlanan ilk makalem oldu. bu hükümetin memlekete büyük hizmetleri dokundu dedim. açımlayayım.

bir: memleketi yeniçeri işgalinden kurtardı. dünya durdukça hayırla yad edilecek bir iştir. ülkeye yapılabilecek en büyük hizmetti. allah kendilerinden razı olsun. 

iki: milli geliri üçe katladı. evet konjonktür iyiydi, temelleri de kemal derviş attı, kabul. ama bu hükümet de cesur ve büyük adımlar attı, bürokrat korkaklığına teslim olmadı. en önemlisi: yatırımdan korkmadı. viyk viyk öten entel takımına çok kulak asmaması da iyidir bence. yumurta kırmadan omlet yapılmaz.

üç: kürt meselesini hale yola koydu gibi. gerçi çok gecikti, yol boyu saçma sapan işler yaptı. hâlâ da mevzuyu nasıl bağladıkları tam belli değil. ama eskilerin yapamayacağı işti, bunlar yaptı görünüyor.

dört: müsaadenizle bu da bence önemli. ilk kez bir tc hükümeti bu ülkenin gayrimüslimlerine düşman esiri muamelesi yapmadı. "biz" demeye gönülleri razı olmadı gerçi, olmaz da, ama en azından "biz dostuz yabancı" moduna geldiler. bu da az şey değil, şükranı hak eder. 

iki tane de ölümcül zaaf var anılması gereken. ilki yapısal. akp kadrolarının malul olduğu islamcı dünya görüşü, yapısı gereği anti-demokratik ve bölücü bir ideolojidir. çoğulculuğu içine sindirmesi güçtür. tarihin anılarını üstünden atması daha da güçtür. çare yok, buna alışacağız. çünkü ufukta alternatif yok. kâh dostluk ve irşad ile, kâh diş gösterip hırlayarak, zararı asgaride tutmaya çalışmaktan başka yol görünmüyor şimdilik.

ikinci zaaf konjonktürel. başbakanın son kullanım tarihi geçmiştir. son iki üç yıldır sergilediği tavırlar, gerçekle bağını koparmış bir iktidar hastası tablosunu çizmektedir. herkes için tehlikelidir. düzelme ihtimali yoktur. sanırım bir çare bulma zamanı gelmiştir. "gücünün doruğunda" demeyin bana sakın. liderin kendinden en emin, kibrinin en şahlanmış göründüğü an, bazen en zayıf olduğu andır. çavuşesku'nun son balkon konuşmasını anımsayın. honecker'in berlin duvarında göstericilere ateş açma emrini verdiği günü düşünün. macbeth'in ve ııı. richard'ın sonlarını okuyun. âleme meydan okurken, ayakları altından toprağın kaydığını fark edemeyecek kadar körleşmişlerdi.

dikkatle izleyin: ne kadar yalnızlaştığını görürsünüz. cumhurbaşkanı ile köprüler atıldı. zaman gazetesi muhalefete geçti. siyasi rüzgârın her devir şaşmaz göstergesi, nazlı ılıcak, yön değiştirdi. bülent arınç kâh öyle kâh böyle konuşup araya gittikçe netleşen bir mesafe koydu. öteki bakanlar, siyasi konularda mutlak sessizliğe gömüldü. polisle başbakanlık arasında adı konmamış bir savaş var. bisküvi devleri başbakanla selamı sabahı kesti. partinin izmir'deki tek umudu, ertuğrul günay, kazan kaldırdı. taraf gazetesi kaybedildi. cem yılmaz'ından baskın oran'ına, cemil ipekçi'sine dek dün her türlü hakareti göze alıp başbakanın yanında duran kanaat önderleri, üçer beşer, "buraya kadar" noktasına geldiler. sahibinin sesi kontenjanından bekir bozdağ hariç, yanında bir allahın kulu kalmadıysa bu maçı nereye kadar götürebilirsin? 

yalnızlaşmanın sonucu ne olur? arz edeyim. suriye politikan fiyaskoya dönüşür. reyhanlı'da dünyayı kandırmaya yeltenip başaramazsın. düne kadar besleyip palazlandırdığın grupları "terörist" ilan etmek zorunda kalırsın. suriye'deki adamlarına cenevre bileti dahi aldıramazsın. zihnin bulanır, alkol yasası gibi bir saçmalığa imza atarsın. toplumun bir yarısına hiçbir tatmin ve menfaat sağlamadan, öbür yarısını kudurtmayı başarırsın. tek hamlede, türkiye'nin yabancı sermaye nezdindeki güvenilirliğini sıfırlarsın. aklın şaşar, yaptığın köprüye milletin bir yarısının drakula saydığı birinin adını verirsin. dostun düşmanın apışıp kalır; sen halâ marifetmiş gibi babalanmaya devam edersin. taksim hadisesinde, basiretsizliğin dibini boylarsın. milli eğitim bakanı nabi avcı'nın zarifane söylediği gibi, kırk yıl gelse bir araya gelemeyecek kaç tür siyasi akım varsa, lgbt'sinden bdp'sine islamcısından postalcısına kadar, birbiriyle buluşturursun. sevan nişanyan'ı din şeysinden mahkum ettirmenin akıl kârı olmadığını idrak edemezsin.

yazık. hiçbir zaman sevemediysek de, bir zamanlar takdir ettiğimiz bir politikacıydı halbuki.