8.09.2021

şia

elias canetti

islam, açık bir biçimde savaş dinine özgü bütün özellikleri sergilemektedir; ama yine de bir kolu, başka hiçbir yerde bulunamayacak ölçüde kesif ve aşırı bir ağıt dinidir; bu kol, şii inancıdır.

şiilik iran ve yemen'in resmi dinidir; hindistan ve ırak'ta da oldukça yaygındır. şiiler, "imam" adını verdikleri ruhani ve dünyevi bir lidere iman ederler. imam'ın konumu papa'nınkinden daha önemlidir. imam kutsal ışığın taşıyıcısıdır ve yanılmazdır. yalnızca imam'a bağlanan inananlar kurtulacaktır. "her kim ki kendi zamanının gerçek imam'ını tanımadan ölürse, kâfir olarak ölür." imam, doğrudan peygamber soyundan gelir.

muhammed'in damadı, başka bir deyişle kızı fatma'nın kocası olan ali'nin ilk imam olduğu kabul edilir. peygamber, diğer inananlardan sakladığı özel bilgileri ali'ye emanet eder, ali de bunları ailesine aktarır. peygamber bariz bir biçimde ali'yi gerek öğretisinin hocası, gerekse yönetici olarak kendi halefi tayin etmiştir. peygamber'in buyruğuyla o seçilmiş insan olmuştur; yalnızca onun "müminlerin yöneticisi" unvanını taşımaya hakkı vardır.

ali'nin oğulları hasan ve hüseyin, peygamber'in torunları olarak, görevi ali'den devralmışlardır; hasan ikinci, hüseyin de üçüncü imam'dır. müminler üzerinde egemenlik iddiasında bulunan başka herkes gaspçı sayılır. islamın, muhammed'in ölümünden sonraki siyasi tarihi ali ve oğulları etrafında bir efsanenin oluşumunu beslemiştir.

ali hemen halife seçilmedi. muhammed'in ölümünü takip eden yirmi beş yıl boyunca, "sahabeden" üç kişi peş peşe bu en yüksek mevkiyi ellerinde tuttu. ali ancak üçüncünün ölümünden sonra iktidara geldi; kendi yönetim dönemi de çok kısa sürdü. bir cuma namazı sırasında, ırak'taki küfe camiinde, fanatik bir düşman tarafından zehirli bir hançerle öldürüldü. en büyük oğlu hasan, haklarını milyonlarca dirhem karşılığında satıp medine'ye çekildi; birkaç yıl sonra sefahat hayatının etkileri yüzünden öldü.

hasan'ın küçük kardeşi hüseyin'in çektikleri, şii inancının özünü oluşturur. hüseyin, hasan'ın tam zıddıdır; içine kapanık ve ciddi biri olarak medine'de sessizce yaşar. kardeşinin ölümüyle şiilerin başına geçmesine karşın, uzun süre bütün siyasi faaliyetlerden uzak durur. ancak halife şam'da ölüp de oğlu, yönetimi almak isteyince, hüseyin ona biat etmeyi reddeder. çalkantılı küfe şehrinin sakinleri ona yazıp hüseyin'in gelmesini isterler. hüseyin'in halife olmasını isterler; kûfe'ye gelirse, herkesin onun sancağı altında toplanacağını söylerler.

hüseyin ailesi, eşleri, çocukları ve az sayıdaki bağlılarıyla, çöl boyunca sürecek uzun yolculuğuna çıkar. şehrin civarına varana kadar, şehrin sakinleri onun davasından çoktan dönmüşlerdi. şehrin valisi hüseyin'e karşı güçlü bir süvari birliği yollayıp teslim olmasını ister. hüseyin bunu reddedince, su yollarını keserler. hüseyin ile etrafındaki az sayıda insan kuşatılır ve miladi 680 yılında, muharrem ayının onuncu gününde, kerbela düzlüklerinde, kendilerini cesurca savunmalarına rağmen öldürülürler. kendisinin ve kardeşinin ailesinden pek çok kişi de dahil olmak üzere, hüseyin'le birlikte seksen yedi adamı ölür. cesedinde otuz üç mızrak darbesi ve otuz dört kılıç yarası sayılır. düşman birliğinin komutanı hüseyin'in cesedinin atların ayakları altında çiğnenmesini emreder. peygamberin torununun başı kesilip şam'daki halife'ye gönderilir. halife sopasıyla bu başın ağzına vurur; ama orada hazır bulunan yaşlı bir "sahabe" karşı çıkarak, "sopanı çek" der; "çünkü ben peygamberin ağzını bu ağzı öperken gördüm."

"peygamber ailesinin çektiği azap" şii kendini helak etme edebiyatının gerçek temasıdır. "gerçek şiiler, vücutlarının yoksulluk içinde zayıflamış, dudaklarının susuzluktan çatlamış ve gözlerinin sürekli ağlamaktan şişmiş olmasından tanınıyor olsa gerek. gerçek bir şii, haklarını savunduğu ve uğruna azap çektiği aile kadar zulme uğramış ve perişandır. kısa sürede, çile ve zulmün peygamber ailesinin çağrısı olduğu fikri egemen olur."

bu ailenin tarihi kerbela'daki yas gününden itibaren, sürekli acı ve azapla doludur. bu aile hakkında nazım ve nesir biçiminde yazılmış öyküler zengin bir şehadet edebiyatı şeklinde elden ele dolaşmıştır. bu öyküler şiilerin, 10. günü aşure günü olan, kerbela trajedisinin yıl dönümünü andıkları muharrem ayının ilk on gününde yaptıkları toplantıların konusudur: "anımsanacak günlerimiz ağıt toplantılarımızda."

şii şehzade, peygamber ailesinin çektiği birçok azabı anımsattığı şiirini bu sözlerle bitirir. ali ailesinin talihsizliği, çektiği azaplar ve şehadeti için ağlama, ağıt yakma ve yas tutma gerçek inananın temel ilgi alanıdır. arapçada "şii gözyaşından daha dokunaklı" şeklinde bir deyiş vardır; bu inanca bağlı olan modern hintlilere göre: "hüseyin için ağlamak yaşamımızın ve ruhumuzun ödülüdür; aksi takdirde cümle mahlukatın en nankörü oluruz. cennette bile hüseyin'in yasını tutacağız. hüseyin için duyulan keder islamın bir göstergesidir. bir şii için, ağlamamak imkânsızdır. şiinin başı canlı bir mezardır, başı kesilen şehidin başının gerçek mezarı."