15.09.2015

aşk ve kadın

balzac

bir kızın masum ve tekdüze hayatına nefis bir an gelir; o anda güneş ışınları onun ruhunu aydınlatır. bir çiçek düşüncelerini anlatır, yüreğin çarpıntıları beyni iyice ısıtır, düşünceleri belirsiz fikirlere boğar; masum hüznün ve neşeli tatların günü gelir. çocuklar görmeye başlayınca gülümserler. bir kız aşk duygusunu sezdiğinde, çocuğun gülümsediği gibi gülümser. eğer ışık, hayatın ilk aşkıysa, aşk kalbin ışığı olmaz mı?

tüm bahtsız kadınlar birbirlerine benzer, aynı dili konuşur, aynı vericiliği gösterirler, bu vericilik hiçbir şeyleri olmayanların duygularını ve zamanlarını paylaşmalarıyla ilintilidir.

bağlılık konusunda kadınlar erkeklerden çok üstündürler. kadının onaylanmasını önemsediği tek üstünlük; erkeği, bu konuda onu aşmasına karışmadığı için bağışladığı tek niteliktir bu.

bir kız için evlenmek, onu az çok bahtiyar bir şekilde yaşatmayı üzerine alan bir adama kendisini kabul ettirmek demektir, para meselesi de bu taahhütle sağlam kazığa bağlanmış olur. ben dünyayı tanırım: genç kızlar, anneler ve büyük anneler, evlenme bahis mevzu olunca duygu bahsinde ikiyüzlülük ederler. hiçbiri rahat bir hayattan başka bir şey düşünmez. kızına iyi bir koca buldu mu, bir anne nefis bir iş başardığını söyler.

dinsel kurallara göre yetiştirilmiş bilgisiz ve saf genç kızlara göre, aşkın büyülü krallığına ayak bastıkları andan itibaren her şey yalnızca aşktır. kendi ruhlarının yansıttığı bir ışıkla çevrili halde yürürler ve âşıklarını ışınlarlar; onu kendi duygularının ateşinin şaşırtıcı renginde görürler ve ona en zengin düşüncelerini verirler. bir kadının yanlışları hemen hemen her zaman onun iyiliğe inancından, içtenliğe güveninden kaynaklanır.

kadın evde oturur, üzüntüsüyle baş başa kalır; oyalanacak hiçbir şeyi yoktur. içine battığı hüzün boşluğunun derinliklerine dalar ve bu boşluğu dualarının, gözyaşlarının sesiyle doldurur.

bu yazgı aşkta, hüzünle hissetmekte, kendini adamakta her zaman kadınların yaşamlarının teması olacaktır.