2.09.2015

darbe

zülfü livaneli

herhangi bir fransız aydınına pat diye sorsanız: "askeri darbelere karşı mısın?" yanıtı, neredeyse refleks denilecek bir çabuklukla "karşıyım" olacaktır. bir ingiliz, ispanyol, yunan, amerikalı, iskandinav aydınına "siyasi idamlara karşı mısın?" diye sorsanız, hiç tereddütsüz aynı cevabı alırsınız: "karşıyım" çünkü uygar dünyada oluşmuş bulunan "consensus"un temel ögeleridir bunlar. sivil toplumun "olmazsa olmaz" ön koşuludur. ve bir 20. yüzyıl aydınının düşünce namusudur.

aynı soruları türk aydınlarına yöneltseniz, bir bölümünden aynı net yanıtı alabilirsiniz. ama, bir bölümü, sorunuzu bir başka soru ile karşılayacaktır:

soru: "askeri darbelere karşı mısın?"
yanıt: "hangi askeri darbelere?"

soru: siyasi idamlara karşı mısın?"
yanıt: "hangi siyasal idamlara?"

işte bu "hangi" sorusu, çeşitli görüşlerden türk aydınını, uygar dünyanın "aydın" kavramından ayıran ve azgelişmiş ülke kargaşasına iten farktır.

çünkü bazı türk aydınları, belirli koşullarda, askeri darbelerin ve siyasal idamların yararlı olduğunu düşünmektedir. türkiye'nin yakın dönem siyasal yaşamına damgasını vurmuş üç ihtilalin, üçünün de yargılanmasına karşıdırlar. buradaki mantık, 27 mayıs'ın ülkede diktaya yönelmiş baskıcı bir iktidara karşı yapılmış olması ve sonunda türkiye'de bir aydınlanma dönemini başlatmasıdır. oysa 12 mart ve 12 eylül, ülkedeki uyanışa ve ilerlemeye karşı yapılmış, özgürlükleri susturan ihtilallerdir.

gerçekten de 27 mayıs sonunda, türkiye'nin en ilerici anayasası hazırlanmış, ülkedeki kültür yaşamında büyük bir aydınlanma yaşanmış ve şu anda yazan/çizen çok kişinin -ben dahil- yetiştiği bir ortam doğmuştur. diğer iki darbe ise bu özgürlükleri boğmak, işçi hareketlerini bastırmak ve ilerici güçlere darbe indirmek amacına yöneliktir.

bu niteliksel farka rağmen gene de 27 mayıs'ı savunamayacağımız görüşündeyim. çünkü 27 mayıs'la birlikte "kurdun ağzına kan bulaşmıştır." yoksa yıllar yılı askeri müdahale olmadan yaşamayı becerebilmiş bir ülkede, 27 mayıs'ın hemen ardından 22 şubat ve 21 mayıs kalkışmaları nasıl açıklanabilir? bu darbe, daha sonraki 12 mart ve 12 eylül darbelerini de hazırlamıştır. çünkü "meşruiyet" kavramı, yoruma, daha doğrusu güce bağlı hale getirilmiş, her ihtilalde olduğu gibi, başaran haklı olmuş, başaramayan ise asılmıştır.

eğer askeri ihtilallerin tümüne birden karşı çıkmazsak, bizim gibi düşünmeyen bir grubun da kendi askerini getirerek üzerimizde zulüm uygulamasına, felsefi anlamda tutarlı olarak karşı çıkamayız. çünkü mantıksal bütünlüğümüzün doğal sonucu, bizim savunduğumuz ilkelerle bir darbe yapılmasını haklı gösterdiği gibi, bize karşı ilkelerle bir darbe oluşturulmasına da izin vermektedir. bunun sonucu da demokrasi değil, "benim abim seninkini döver" mantığıyla her grubun kendi cuntasını hazırlamasıdır.