24.12.2021

din

bertrand russell

insanlarda din ihtiyacını yaratan, her şeyden önce korkudur. insan kendini güçsüz hisseder. onu korkutan üç şey vardır. biri, doğanın ona yapabileceği şey: doğa onu yıldırımla çarpabilir veya bir depremle yok edebilir. öteki, başka insanların ona yapabileceği şeyler: bir savaşta onu öldürebilirler. üçüncüsü, ki dinle pek ilgilidir, insanın kendi azılı tutkularının ona yaptıracağı şey; durgun bir zamanında, yaptığına pişman olacağı şeyler. bu yüzden birçok insan büyük bir korku içinde yaşar. din de bu korkulara pek fazla kapılmasına yardım eder.

dinin etkilerinin büyük çoğunluğu kötü olmuştur; çünkü dinin buyruğu ile insanlar, varlığı iyice kanıtlanmamış şeylere inanmak zorunda kalmışlar ve bu, herkesin düşüncesini ve eğitim sistemlerini bozmuş ve tam bir ahlak sapkınlığına yol açmıştır. neyin doğru, neyin yanlış olduğu üzerinde durulmaksızın bazı şeylere inanmak doğru, bazı şeylere inanmaksa yanlış sayılmıştır. din, tutuculuğu ve eski alışkanlıklara bağlılığı tanrı buyruğu haline getirmekle büyük ölçüde zararlı olmuştur; insanlar arasında hoşgörüsüzlüğü ve kinleri yüceltip beslemekle daha da zararlı olmuştur.

cehennemi ancak katı yürekli insanlar uydurmuş olabilir. insanca duyguları olanlar, yaşadığı toplum ahlakının cezalandırdığı suçları işleyenlerin öldükten sonra bile sonsuz işkenceler çekmesine razı olmazlar. kendini bilen hiç kimse böyle bir görüşü kabul edemez.

günah, katı yürekli diyebileceğimiz bir ahlakın özüdür. sizi vicdan azabı çekmeden başkalarına işkence etme yoluna götürür. buysa kötü bir şeydir.

lizbon'da dinsizlerin uluorta yakıldığı zamanlar, bazı kurbanlar "hak yoluna" döndüklerini söylemekle ateşe atılmadan önce boğularak ölmek mutluluğuna erebiliyorlardı. kurbanların işkenceler içinde kıvrandıklarını görmek, tatsız bir hayat içinde yaşayan halkın görüp göreceği başlıca zevklerden biri oluyordu. dinsizleri yakmanın doğru bir şey olduğuna inanmanın da elbette bu zevkte bir payı vardır.

ruh azabın kendi yeridir ve kendiliğinden
cenneti cehennem yapabilir, cehennemi cennet (milton)

nice dertli ermişler beden hazlarından kaçarak çöllerde tek başlarına yaşadılar. etten, şaraptan, kadından yoksun bıraktılar kendilerini; hem de buna hiç zorlanmadıkları halde. keşişliğin zararlı yanlarından biri şu ki, beden hazlarından başka hiçbir yerde kötülük görmüyor. bir insan kendi kendine işkence etti mi, başkalarına işkence etmek hakkını da bulur kendinde ve bu, o hakkı destekleyecek her dogmatik sistemi kabul etmeye götürür.

bedenle ruh arasındaki ilişki ne olursa olsun, bu ilişki herkesin sandığından çok daha derindir. o kadar ki, beyin çürüdüğü zaman, ruhun yaşamaya devam etmesi düşünülemez. tanrıya gelince, onun varlığına inananların ileri sürdükleri birçok kanıt varsa da, bunların hiçbiri geçerli değildir ve tanrının varlığına inanmak isteği olmasa, kimse bu kanıtları kabul edemezdi.

yaşadığımız dünya gerçekten bir plana uygun olarak gerçekleşiyorsa, bu planı yapanın yanında neron bir evliya kalır. neyse ki, böyle tanrısal bir planın varlığını kanıtlayan hiçbir şey yoktur. bu plana inananların şimdiye kadar ortaya en küçük bir kanıt bile koymamış olmaları, böyle bir planın yokluğunu gösterir.

biyolojik, fizyolojik ve psikolojik ilerlemeler her zamankinden daha büyük bir olağanlıkla gösterdi ki, doğa olayları fizik yasalarının buyruğundadır. işte gerçekten önemli olan da budur.