![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnHQnG5HP8DurAmEid_4W5xGQ4UhprVv7WOS4QDQP_zHWu1oFT70-WOK8tN3XCQqTjyk6RIScliCBBbZUw1nSYZWSB_6SFNzwnjw4Eqfh4REnSqV5NjQuBLhpR-njkDNGuqrPg89jX3wSc/s400/Lola+Mitchell.jpg)
bu hikâye gerçek anlatıcılığın ne olduğu hakkında bir fikir verebilir.
enformasyon yalnızca yeni olduğu an değer taşır, yalnızca o an yaşar. kendini tümüyle o ana teslim etmeli, zaman kaybetmeden kendini ona açıklamalıdır. oysa hikâye farklıdır: kendini tüketmez, gücünü toplar ve korur, yıllarca sonra bile harekete geçirebilir.
örneğin montaigne, mısır firavununun neden yalnızca hizmetkârını görünce ağlayıp dövündüğünü sorar kendine. ve şöyle cevaplar: "o kadar kederliydi ki" der, "kederindeki ufacık bir artış, duygularını zaptedememesine yetmişti."
ama şöyle de söylenebilir: "kendi soyundan olanların yazgısı firavunu etkilemez; çünkü bu onun kendi yazgısıdır." ya da: "gerçek hayatta kayıtsız kaldığımız şeyleri sahnede görmek etkiler bizi. firavun için hizmetkârı yalnızca bir oyuncudur." ya da: "kederin büyüğü tıkar insanı ve ancak bir gevşemeyle birlikte dışavurulabilir. hizmetkârın görülmesi, bu gevşeme anıdır."