4.08.2015

aşk ve uygarlık

herbert marcuse

yalnızca yitik cennetler gerçek cennetlerdir.

bize sadece başımızı sokacak bir dam altı, birkaç parça giyecek, biraz da yiyecek ve yanı sıra leylakla gül ve de elma ile armut vermiş olsa bile, bu dünya, ölümlü ya da ölümsüz insan için en uygun yuvadır.

uygarlık, temel hedeften, yani ihtiyaçların karşılanmasından fedakarlık edildiği zaman başlar.

insanın içgüdüsel gereksinimlerinin özgürce doygunluğa erişmesi, uygar toplumla bağdaşamayacak, uzlaşamayacak bir durumdur. doygunluktan vazgeçme ve doygunluğu erteleme, gelişimin ön koşullarıdır. freud, "mutluluk, bir kültürel değer değildir." der.

yaşam, ölüme doğru sürekli bir inişten ibarettir.

insan, sadece baskıdan, yani iç ve dış, maddi ve manevi baskıdan özgür olduğu, kanunlar ya da ihtiyaçlarla kısıtlanmadığı zaman özgürdür.

en büyük özgürlüğün doğması bile, acı içinde ölmüş olanların kefaretini ödemeye yetmez. baskısız bir uygarlık tasarısına gölge düşüren, acı içinde ölmüş olanların anısı ve insanlığın kurbanlarına karşı birikmiş suçluluk duygusudur.

suçluluk duygusu, uygulanmamış bir saldırganlığın sonucudur.

uygar kişiliğin olgun egosu, hala ilkel insanın kalıtımını taşır.

erotik doygunlukta, birinin bedenine duyulan aşka, oradan güzel iş ve oyuna duyulan sevgiye ve sonunda güzel bilgiye karşı beslenen sevgiye uzanan sürekli bir yükseliş vardır.

gerçekten insancıl bir uygarlıkta, insan yaşamı, çalışmak yerine eğlenmek olacak ve insan, ihtiyaç yerine gösteriş içinde yaşayacaktır.