
bu ülkedeki edebiyat çevresinin kuralları belirsizdir. ya da ilkesizlik tek kuraldır. hiçbir zaman görüş birliği oluşamamıştır ve iyi olan değil, iyi oynayan gündemdedir. kayıtsızlığın, kıskançlıkların, hor görmelerin, yetkeyi kötüye kullanmanın, adam kayırmanın ve ilişkiler kurabilmenin belirleyici olduğu garip, yıkıcı bir işleyişe sahiptir bu dünya. umut verici başlangıçlar yapan ama sonra şöyle ya da böyle umutsuzluğa kapılarak küsen, ruh yorgunluğuna kapılan ve kendi yeteneğinden kuşkuya düşüp yazmayı bırakan birçok insan vardır. emeğin az çok yerli yerine oturtulması için inatçı olmak, bıkmadan yazmak ve epey yaşlanmayı beklemek gerekir.
yazarlar çevresinde kimse ötekinin yazdığını okumaya gerek duymuyor artık. değerlendirme, eleştiri bitmiş. medyaya havale edilmiş bu alan. ama medya yalnızca, sıradan insanın ilgisini çekecek, güzel görüntüler veren ve aykırı görünen şık sözler edebilen yazarlara ilgi duyuyor. bütün bunların reklam şirketlerince kotarıldığı söylentileri de dolaşıyor ortalıkta ayrıca.
yozluk, ahbap çavuş ilişkileri ve iktidar hırsıyla edebiyat dünyasının ganimetlerini ellerinde tutanların köhnemiş yargılarına gereksinmem olmadığını anlamış; onların aldırmazlık kılıflarında körelmiş kılıçlarından çekinmemeyi öğrenmiş; her türlü sınıflama, yok sayma ve pohpohlamanın dışında durmanın en sağlıklı yol olduğuna inanmış durumdayım. kendi adımı ve resmimi basılı gördüğümde hoşnutluk duyuyorum kuşkusuz gene; ama o adın ve yüzün altına yazılanlar beni değil de yalnızca o adı tanımlayan sözcükler olduğu için başka herhangi bir addan daha fazla ilgilenmemeye çalışıyorum.