7.07.2014

doğa

hermann hesse

gece vakti açık havada yollarda, susmuş, gök altında, sessiz sakin akıp giden bir su başında olmak her zaman sırlarla örtülüdür ve ruhun, çokluk uzun zaman uykuda olan derinliklerini harekete geçirir. hayatın başlangıçlarına yaklaşmışızdır, kendimizi bitkilerle ve hayvanlarla hısım akraba hissederiz. evlerin de, şehirlerin de henüz kurulmadığı, yersiz yurtsuz insanın ormanı, akarsuları, dağları, kurtları, atmacaları, kendi benzerleri, eşit haklara sahip dostları ya da can düşmanları gibi sevdiği, nefret ettiği, zamanlar öncesi bir hayata ilişkin belli belirsiz anılar sezinleriz. sonra gece, hayatın toplu halde yaşanan bir şey olduğu duygusunu, bu alışılagelmiş, aldatıcı duyguyu da uzaklaştırır; artık hiçbir ışık yanmıyorsa, hiçbir insan sesi işitilmiyorsa, henüz uyumamış kimse yalnızlığını duyar, kendini her şeyden koparılmış, bir başına bırakılmış görür. insanın bu en korkunç duygusu, kurtulması imkansız şekilde yapayalnız kalmak, yapayalnız yaşamak; acıyı, korkuyu, ölümü bir başına tatmak, hepsine bir başına katlanmak duygusu; düşündükçe hafif tertip, sağlam ve genç olanda bir gölge, bir ihtar, güçsüzde de bir dehşet ile beraber duyulur.

uygun bir saatini yakalamışsam, keyfim de yerindeyse, ıslak otlara serilip uzanır ya da ilk karşıma çıkan ulu bir ağaca tırmanırım; dallara tutunup sallanırım boşlukta; tomurcuk kokusunu, taze reçine kokusunu içime çeker, dal ve yapraklardan bir ağın, yeşilin, mavinin, başımın üstünde birbirine karıştığını görür, tıpkı bir uyurgezer adımlarıyla sessiz bir konuk gibi çocukluk çağımın mutlu bahçesinden ayak atarım içeri. bir kez daha kanatlanıp o bahçeye uçarak ilk gençliğin duru sabah havasını solumak, bir kez daha, kısa bir süre için de olsa bir kez daha dünyayı tanrı elinden çıktığı gibi yaşamak, bir kez daha yeryüzünü o güç ve güzellik mucizesinin ruhumuzda gerçekleştiği çocukluk günlerindeki gibi görmek, pek seyrek üstesinden gelinen; ama tadına doyulmayan bir şeydir.