22.07.2014

haritanın yırtılan yeri

cezmi ersöz

nerede iktidar varsa, orada bozulma vardır.

kürdistan'da neden kızıl bayraklar taşınmıyor?

sol için fraksiyon farklılığının hapishanelerde anlamını yitirdiği ve bunların devletin ortak zulmü karşısında neredeyse komik duruma düştüğünü görmüş.

ben özgürlükten, özgür tavırdan yanayım, saçını arkadan bağlayan bu arkadaşa sizden daha yakınım.

sizleri kirletilmiş, küçük çıkarlara dayalı ilişkilerinizde birçok değerlerinizi yitirmiş buldum.

örgüt şeflerinin düzene entegre olduğunu ve sol hareketlerin sağa savrulduğunu ve tartışmaların hep durarak yapıldığını söylüyor.

günü tüketmek için yaşayanlarla beraber olamam.

12 eylül bize annelerimizi kazandırdı, tıpkı şili anneleri, arjantin anneleri gibi.

içerde çözülerek arkadaşlarını ele verenlerin sanki hiçbir şey yapmamışlar gibi politik gruplar içinde eskisi gibi yer almaları, bu anlamda bedel ödememeleri.

kürdistan'da bir savaş yaşanmaktadır ve türk solu bu direnişe destek vermeli. bu harekete sınıfsal bir temelde omuz vermelidir.

bu ekonomi herkesi teker teker tacir haline getirmiş ve bütün değerlerin üzerine para örtmüş.

80 öncesinde milli gelirde ücretlerin payı şimdikinden çok daha yüksekti. bugünse yüzde 12'ye düşmüş. rant gelirleri ise yüzde 70'lere çıkmış.

tacirleşen insanların ilişki biçimlerinin yozlaştığını ve kendilerini de adeta bir mal gibi görüp cilalayıp ambalajlayarak ve pahalı ve çok değerli bir mal gibiymişçesine sattıklarını söylüyor.

özal ekonomisi: ekonomik cendere altında sıkışan ve her sabah para kazanma savaşına çıkan insanların politikayla uğraşmalarının imkansızlığı.. ama bu kürdistan'da geri tepti. orada devletin her alanda uyguladığı sistemli zulüm başkaldırıyı doğurdu. geçmişte 3-5 gerilla diye anılanlar, şimdi ayrılıkçı güçler diye gündeme geliyor. bizim özgürlüğümüz, kurtuluşumuz artık kürt hareketindeki başarıya, gelişmeye bağlı.

ilhami aras, türkiye'deki demokrasinin göstermelik olduğunu söylüyor. panel yapamıyoruz, gece düzenleyemiyoruz. özgürlüklerimiz her yanda kısıtlanıyor. bence bıçak kemiğe dayandı, diyor.

devletin de geleceğe dair umutları yok. o da kendisini kürdistan'da ifade edemiyor. emniyet müdürü: bizi buradan kurtarın, diye bağırıyor.

tuhaftır bugün soldaki fraksiyon sayısı daha da artmış durumda.

soldaki, neredeyse komik ve kronik bir hastalık olan bölünmeyi birz olsun ortadan kaldıralım.

hapishanelerde devrim yapıldığı görülmemiştir.

12 mart 1982'de mazlum doğan'ın çağdaş kawa olması. aynı yıl 18 mayıs'ta dört arkadaşının kendilerini yakmaları. ferhat kurtay, necmi öner, eşref anyık, mahmut zengin. zulme karşı bedenlerini ateşleyerek yeni bir tarih başlatmışlar. 4'lerin gecesi. ve 1 temmuz'da başlayan büyük ölüm orucu: hayri durmuş, ali çiçek, akif yılmaz ve kemal pir'in hayatını yitirdiği bu ölüm orucu türk ve kürt halklarının kardeşliğine adanmış.

bedenlerini tutuşturan ateşi cezaevi idaresinin atatürk'ün veciz sözlerini yazmaları için verdikleri tiner ve yağlı boyalardan elde etmişler. yanan elleri demir parmaklıklara yapışıp kalmış. bu kömürleşmiş; ama parmaklıklara yapışmış elleri gören nöbetçi savcı "bu nasıl yürektir" demiş.

şükrü gülmüş ise 4'lerin ölümüne "onurlu bir gün, bir ömre bedeldir" diyerek bir anlamda sevinmiş.

ben ticari ahlakı bilmiyorum. ticarette ayakta kalmak için birilerinin hakkını sömürmek gerekli. bunu nasıl yaparım? ticaret küçük hesaplar demektir, insan bundan ve bencilce sevgilerden kurtulmalıdır. toplumsal aşk dışındaki sevgilerde sahiplenme, bencillik var.

ancak bir işkence türü var ki, onun anlamı şükrü gülmüş için çok açık: cop sokmanın toplumu "kadınlaştırma" amacı taşıdığına inanıyor. yani baskı altına alınmış, ezik, sindirilmiş.

köy baskınları, toplu gözaltılar, sabahlara kadar süren sınır boyu çatışmaları, hain pusular, kaybolan ve bir daha hayatlarından haber alınamayan her yaştan insanın trajedisi. ve hemen her gün arkasından tek kurşunla öldürülen yurtsever, demokrat insanlar.

buranın kötü adamı yörede hizbullahçı diye tanınan, devlet tarafından kiralanmış profesyonel katildir. kurbanının ta yanı başına gelip onu tek kurşunla bu hayattan ayıran ve sonra karanlık ve yoksul sokaklarda kaybolan meçhul bir katildir bu yörede hizbullahçı.

silvan'da doktor emin ayhan, kahvede birkaç polisin arasında otururken yine o tek kurşunla öldürülmüştü. suçu kendisini yöre halkına sevdirmesiydi. ibrahim demirhan aslı tütün satıcısı da 9 haziran'da öldürülmüştü.

aslında halkımız isyan için hazır beklemektedir. ama şimdilik susuyoruz ve bekliyoruz.

genç bir çocuk birkaç gün önce dayısının kaybolduğunu, nereye başvursa haber alamadığını söylüyor.

şiddeti meşrulaştıran devletti ve devlet bütün yaklaşımları, diyalog arayışlarını tek taraflı çiğnemişti. pek geriye dönüş yolu yoktu. hem pkk artık iki ayrı düzenli ordu kuracak güce erişmişti.

maliye bakanlığı cizre belediyesi'nin gelirlerine el koymuş. belediye başkanı haşim haşimi'ye göre bu türkiye'deki ilk uygulama. böyle bir ceza türkiye'deki hiçbir ilçe ya da ile verilmemiş.

çok çocuk yapıyorsunuz. vergi ödemiyorsunuz. ve devletin askerini, polisini öldürüyorsunuz.

newroz'da evinin banyosunda çocuğunun başını yıkayan annenin elini delip geçen mermi, annesini çocuğundan ayırıyordu. babasıyla camiden dönen 15 yaşındaki çocuk, bir deneme ateşinin masum kurbanı oluyordu.

19 mayıs'ta lise öğrencileri istiklal marşı'yla kürt ulusal marşı'nı peş peşe okumuşlar.

devlet bizim üzerimizi kırmızı kalemle çizdi arkadaş, böyle yaz.

diyarbakır cezaevi'ni ben kurmadım. her tür insani talebi kanla ben boğmadım. bu kanlı şiddeti ben meşru kılmadım.

kendini unut! ama grubumuzda benimle birçok duygusunu, düşüncesini paylaşan biri vardı, o şimdi kayboldu, sanıyorum öldürüldü.

bugün üniversite ortamımız çok kötü durumda. konuşmayı bile beceremeyen insanlar var. geçenlerde hilmi yavuz geldi okula ve günümüz üniversite öğrencilerinin en çok kullandığı üç kelimeyi söyledi: fark etmez, bazı ve endekslenme.

bana göre bu not sisteminde başarılı sayılan öğrencilerin kişiliği oturmamıştır. öğrencilerin başarıya ulaşması için benim hayati saydığım birçok şeyi yapmamak zorunda. aşık olmak gibi.

toplum büyük bir medya manipülasyonu altında yaşayan, değerler skalası iyice küçülmüş, giderek yok olmuş, kimliksizliğin had safhada yaşandığı, en ilkel ihtiyaçları -barınma, beslenme, giyinme dışında- bir insani faaliyeti olmayan bir yapı tarzı.

üniversitede kalmış hocalar başkaldırısından vazgeçmiş, onursuz insanlardır. istifa bile edememişlerdir.

şu anda bitmiştir üniversite. politika üniversitenin dışında yapılmalı bence.

eşitsizliğe, haksızlığa, sömürüye, kürt halkı üzerindeki zulüm ve dayatmalara, hapishanelerdeki uygulamalara, resmi ideolojiye, işçilerin yaşadıkları sömürüye karşı ortak bir üniversiteli kimliğinin oluşması gerekir.

erich fromm'un olmak eyleminden felsefi açıdan ayırdığı, tam tersine insanı şeyleştirici bir edim olarak nitelediği "sahip olmak" duygusu, mal mülk edinme arzusu ve hırsı..

günümüz medyalarında iyiliğin kötülüğe, sevincin kedere eşitlendiğini söyleyerek, bu sürecin insanlardaki temel duyguları ortadan kaldırdığını, sahiplenme ve tüketim isteği ile koşullanan günümüz insanının ben'inin farkına varmadan örselendiğini belirtiyorsunuz.

bence asıl vurgulanması gereken terim farklılık değil, aykırılık olmalı. çünkü sistem farklıyı kendisi öne sürüyor zaten. kabul edilebilir bir paradigma olarak öngörüyor. farklı, tanımı gereği, baştançıkarıcılığı, tehliyeyi değil normalleştirilebilir olanı (örneğin homoseksüelliği ve lezbiyenliği) öne sürüyor. aykırı, bu türden normalizasyonları ve yasallaştırmaları dışlayan bir kavram. söylem-dışı kılınmış olana ait. üreme dışı eros'u ima eder aykırı. örneğin masturbasyonu ve başka pratikleri. ama egemen söylem özellikle çocuklara yasaklar bunu, zararlı sayar.

toplumda hızla yaygınlaşan, meşruiyet de kazanan maddi ve manevi, sözel ve davranışsal teşhirciliğe karşı, mahremiyet ve ketumiyeti savunmak gerekiyor bir bakıma.

ben törenler askeriyim. tören: yani seyirlik olan.

özal, "yoksulları sevmem" demişti.

kitlesel bir protesto hareketine girişebilmeleri, ancak kederlenmelerine bağlıydı. ama eylem, sadece para söz konusu olduğunda başvurulan bir yol oluyor. buna alışıldı sadece. ücrete zam yoksa gösteri var. ama insan ve yurttaş oluşun doğal ve siyasal özüne ilişkin horlama ve aşağılama, hiçbir vicdanda iz bırakmıyor.

duygusallık bir tür hastalık belirtisi sayılıyor. önemli olan rasyonalizasyon ve normalizasyon.

statüler önemli yalnızca. alt kültür gruplarında bile yarışmacılık yaygınlaşıyor.

can sıkıntısından bile kurtarılmak üzereyiz. özel televizyonlar ve özel radyolar tüm boş zamanlarımızı istila etti. 24 saat medyaların tutsağıyız. filmlerden, dizilerden, şarkılardan, yarışma programlarından üzerimize gönderilen mesajların bombardımanı altındayız.

gerçek biçimiyle deneyimlenemeyen duyguların katılaşacağı kesin.

eylemciler siyasal/kuramsal amaçlarını iyice unutmuşa benziyor. ulaşılan nokta salt eylemek. ölüyor ve öldürülüyorlar. öldürmenin ve ölmenin varoluşsal/felsefi deneyimlenmesi söz konusu değil. eylemci çileciye dönüştü bence.

arabesk, toplumsal koşullardan kaynaklanan bir acıyı ve protestoyu dillendirse bile siyasal anlamda bir isyanı öne sürmüyor.

türkiye'de bilgi halen sermayenin elindedir. bilgiyle özgürleşim arasında doğrudan bağlantı var bence.

her şey sanat olabilir sözü, bir bakıma hiçbir şey sanat değildir anlamına gelir.

kibarlığı, nezaketi pasifizmle karıştırmamak gerekir.

bireysel öfke genelleştirilebilmelidir.

başta emekçi sınıf ve kesimlerin üyeleri olmak üzere insanlara sistemin öne sürdüğü doyum biçimlerinin yetersiz ve yapay olduğu her an duyurulmalıdır.

"en kutsal kavramlar tecimsel (ticari) meta haline dönüştürülüyor." (ahmet oktay)

artık biz aksiyoneriz, laikler ise reaksiyoner oldu, roller değişti.

ister müslüman, ister dinsiz, ister komünist olun, yeter ki tüketin, pazarın kurallarına riayet edin.

tesettür defileleri islam'ın içinde de sınıfların varlığını gösteriyor. zenginler ve yoksullar oyunu. ipekler içindekiler ile ucuz kumaşlar içindekiler. mal dünyası eşitlik tanımaz.

moderniteyi islamileştirmeye yönelik bu arzu, sonuçta islamı modernleştirmeye yol açtı

bize dayatılan ise şu: ya tüketici olacaksın, ya tüketici olacaksın.

modernite içinde en rafine haline ulaşan, maddi toplumsal hayatın esas olduğu, maneviyatın ise evde bırakılması gereken, kamusal hayata yansımasının hiçbir anlamı olmadığı, hatta zararlı olduğu düşüncesi..

kapitalizm'i batıda ortaya çıkaran üç ana faktör

- dini kültürel faktör: rönesans, reform, aydınlanma
- maddi ve sosyoekonomik faktör: sermaye birikimi, köle ticareti (emek sorunu), sömürgecilik (kaynak sorunu), faiz (sermaye sorunu)
- bu faktörleri uygun bir zamanda ve uygun şartlarda bir araya getirmeyi başaran burjuva sınıfının var olması

kapitalizm ve onun bugünkü evrensel adı olan modernizmin insanoğluna mutluluk getirdiği bir yana, gezegeni ve canlı hayatı tehdit altına aldığı gözlenmekte ve birçok düzeyde alternatif ve uygun çıkış yolları aranmaktadır.

gerek tarihsel bağlamında ve gerekse aktüel pratiğinde islam, kapitalizm ile uyuşmadığı gibi onun vardığı son aşama olan modernizm ile de kesin bir çatışmaya girmiş bulunmaktadır. en temeldeki çelişki seküler ve profan olan ile ilahi ve kutsal olan arasındaki farklılıktan kaynaklanmaktadır.

radikal batıcılar, islam dinini geri kalmışlığın tek sorumlusu tutuyor ve bu durumdan kurtulmak için idari, siyasi ve hukuki köklü reformların yapılmasını şart koşuyorlardı. 1839 tanzimat, 1856 ıslahat, 1908 meşrutiyet ve 1923 cumhuriyet bu düşünce ile yapıldı.