11.08.2013

paradoksik niyet

viktor emil frankl

paradoksik niyet ve düşünce odağını değiştirme, logoterapi çerçevesinde geliştirilen iki tekniktir. paradoksik -çelişik- niyet, saplantılı-zorlanımlı ve fobik olaylarda etkili bir terapi yöntemidir.

belli bir semptom, hastada, tekrar ortaya çıkabileceği konusunda korkulu bir beklenti yaratır. ancak korku, her zaman için tam da korkulan şeyi yaratma eğilimi gösterir ve bu nedenle beklenti kaygısı, hastanın olmasından korktuğu şeyi tetikleme eğilimi gösterir. böylece kendini sürdüren bir kısır döngü olarak fobi semptomu kamçılar ve semptomun yeniden ortaya çıkması fobiyi pekiştirir.

1. dün bir sınava girmem gerekiyordu ve sınavdan yarım saat önce, kelimenin tam anlamıyla korkudan donup kaldığımı hissettim. notlarıma baktım, kafamın içi boşalmış gibiydi. uzun süre çalıştığım konular bana tamamen yabancı geliyordu; bu nedenle paniğe kapıldım: "hiçbir şey hatırlamıyorum! sınavı geçemeyeceğim!" dakikalar ilerledikçe, korkumun arttığını, notlarımın daha çok yabancı gözüktüğünü, terlediğimi, notlara her göz atışımda korkumun arttığını söylemeye gerek yok. sınavdan beş dakika önce, bu ruh halimin sınavda da devam etmesi halinde başarısızlığın kesin olduğunu biliyordum; sonra sizin paradoksik niyet teorinizi hatırladım. "nasıl olsa başarısız olacağım için, başarısız olmak için elimden geleni de yapabilirim!" dedim kendime. "bu profesöre öyle kötü bir kağıt vereceğim ki günlerce kafası karışacak. kağıdı tam bir laf salatasıyla dolduracağım ve sorulara kesinlikle ilgisiz cevaplar yazacağım. ona, bir öğrencinin sınavda gerçekten nasıl başarısız olabileceğini göstereceğim. bu, onun meslek hayatında aldığı en aptalca kağıt olacak." bu düşüncelerle oyalanırken sınav saati gelmişti ve ben kahkahalarla gülüyordum. ister inan ister inanma, her soru bana çok anlamlı gelmişti; rahatlamıştım ve garip gelebilir ama, havam müthişti! sınavdan en iyi dereceyle geçtim. paradoksik niyet hıçkırıkta da işe yarıyor. hıçkırmaya devam etmeye çalışırsanız hıçkırık ortadan kalkacaktır.

2. kırk yaşındayım ve en az on yıldır bir nevrozdan muzdaribim. 18 ay psikiyatrik yardım aldım ama aradığım rahatlamayı bulamadım. verdiğiniz bir konferanstan sonra, birisinin size uçma korkusunu nasıl yeneceğini sorduğunu duydum. benim de böyle bir fobim olduğu için dikkatle dinledim. paradoksik niyet tekniğiyle, ona, uçağın infilak ederek düştüğünü ve kendisinin paramparça olduğunu hayal etmesini söylediniz. bir ay kadar sonra dört bin kilometrelik bir yolu uçmam gerekiyordu ve her zamanki gibi korkuyordum. ellerim terliyor, kalbim çarpıyordu; o adama verdiğiniz öğüdü hatırladım. uçağın infilak ettiğini, bulutlardan aşağı doğru süzüldüğümü hayal ettim. fanteziyi bitiremeden, birdenbire, çok sakin olduğumu ve sonuçlandırdığım bazı işleri düşündüğümü fark ettim. fanteziyi birkaç defa daha denedim ve kendimi yerde bir kan birikintisinin içinde görene kadar devam ettim. uçak indiğinde sakindim; hatta yeryüzünün kuşbakışı manzarasından zevk almıştım.

3. bir adam, gece yatağa girmeden önce ön kapıyı kontrol etme zorlanımından şikayetle toplum ruh sağlığı merkezine gelmişti. iki dakika içinde kapıyı on kere kontrol etmeye zorlandığı bir noktaya gelmişti. bundan kurtulmak için kendine telkin verdiğini ama işe yaramadığını söylüyordu. ondan, iki dakika içinde kapıyı kaç kere kontrol edebileceğini görmesini, yeni bir rekor kırmaya çalışmasını istedim. ilk önce aptalca buldu ama üç gün sonra zorlanım diye bir şey kalmamıştı.

4. 19 yaşında dikkatli bir kolej öğrencisi olan linda t. randevu kartına, evde ebeveynleriyle bazı sorunları olduğunu yazmıştı. konuşmak için oturduğumuz zaman çok gergin olduğunu açıkça görüyordum. kekeliyordu. doğal tepkim, "rahatına bak, bir şey yok" gibi olurdu ama geçmiş deneyimlerime dayanarak, ondan rahatlamasını istemenin gerginliğini artırmaktan başka bir işe yaramayacağını biliyordum. bunun yerine tam tersini yaptım. "linda, olabildiğince gergin olmanı, olabildiğince tedirgin davranmanı istiyorum." dedim. "tamam" diye karşılık verdi, "tedirgin olmak benim için kolay bir iş." parmaklarını birbirine geçirmeye, sanki titriyormuş gibi ellerini sallamaya başladı. "bu iyi" dedim, "ama daha tedirgin olmaya çalış." durumdaki mizahı açıkça görüyordu. "gerçekten tedirgindim ama artık olamıyorum." dedi. "garip ama gergin olmaya çalıştıkça gerginliğim azalıyor."

5. isteri teşhisi konan 48 yaşındaki bayan n. titreme nöbetleri geçiriyordu. bir fincan kahveyi dökmeden tutamayacak kadar fazla titriyordu. yazamıyor, kitabı okuyabilecek kadar sabit tutamıyordu. bir sabah odama geldi; masanın karşı tarafında oturduğu yerde titriyordu. çevrede başka hasta olmadığı için, paradoksik niyeti gerçekten mizahi bir tarzda kullanmaya karar verdim:

"titreme konusunda benimle yarışabilir misiniz bayan n?"

(şok olmuş durumda) "ne?"

"bakalım kim daha hızlı ve uzun süre titreyecek?"

"siz de mi titremekten şikayetçisiniz?"

"hayır, böyle bir rahatsızlığım yok; ama istersem titreyebilirim." (titremeye başladım)

"ah, daha hızlı titriyorsunuz." (hızlanmaya çalışıyor ve gülümsüyor)

"daha hızlı, bayan n., hadi, daha hızlı."

"yapamıyorum." (yorulmaya başlıyor) bırakalım. artık yapamayacağım. (ayağa kalktı, salona gitti ve kendine bir fincan kahve aldı ve tek damla dökmeden içti.)

"eğlenceli, değil mi?"

6. bir lise öğrencisi olan vicki odama geldi. ağlayarak, diğer derslerinin tamamında a'lık bir öğrenci olmasına rağmen, konuşmada başarısız olduğunu söyledi. konuşmak için her ayağa kalktığında daha çok korktuğunu ve sınıfta konuşamaz, ayağa kalkamaz hale geldiğini anlattı. beklenti kaygısı olduğunu gösteren birçok belirti vardı. rol yapma yöntemini önerdim; o konuşmacı oldu, ben izleyici oldum. üç gün boyunca rol yapma için pozitif pekiştirmeli bir davranış değiştirme tekniği kullandım. hedef olarak, sınıftaki ilk başarılı konuşmasından sonra kampüs dışında bir gece geçirmeyi kararlaştırdı, bu çok istediği bir şeydi. ertesi gün sınıfta konuşmasını yapamadı ve hıçkırarak odama geldi. davranış değiştirme yaklaşımı sonuç vermediği için paradoksik niyet tekniğini denedim. vicki'den, sınıfa, ne kadar korktuğunu göstermesini, bu amaçla sınıfta olabildiğince ağlamasını, titremesini ve terlemesini istedim ve bunun nasıl olacağını gösterdim. konuşması sırasında ne kadar korktuğunu göstermeye çalışmış ama becerememiş. bunun yerine öyle bir konuşma yapmış ki hocası a vermiş.

7. liverpool'lu genç bir kekemeyi görmem istenmişti. öğretmen olmak istiyordu ama öğretmenlik kekemelere göre bir iş değildi. en büyük korkusu ve tasası, kekelediği zamanki utancıydı; bu nedenle ne zaman konuşmak zorunda kalsa, yoğun ruhsal acılar yaşıyordu. söyleyeceği her şeyi daha önce kafasında prova ediyor, daha sonra söylemeye çalışıyordu. daha sonra bundan ürkütücü ölçüde utanıyordu. bu genç adamın, daha önce yapmaya korktuğu bir şeyi yapması sağlanabilirse sonuç alınabilirdi. hastaya şu telkini verdim: "bu hafta insan içine çıkacak ve onlara ne kadar tatlı, iyi bir kekeme olduğunu göstereceksin. ve tıpkı önceki yıllarda düzgün konuşmayı beceremediğin gibi, şimdi de bunu beceremeyeceksin." ertesi hafta geldiğinde neşesi yerindeydi; çünkü konuşması çok daha iyiydi. "ne oldu dersiniz?" diye söze başladı. "bazı arkadaşlarla bara gitmiştik. içlerinden birisi, benim kekeme olduğumu sandığını söyledi, ben de öyleydim dedim. hepsi bu!"

8. martin buber konusundaki bir seminere ilişkin ilk toplantıda ayağa kalkıp o noktaya kadar dile getirilen görüşlere tamamen karşı olduğumu söyledim. kendi görüşlerimi açıklarken aşırı ölçüde terlemeye başladım. aşırı terlemenin farkına varınca başkalarının terlediğimi görmesinden daha çok kaygılandım ve bu, daha çok terlememe neden oldu. o anda, terleme korkusu nedeniyle size gelen bir doktorun öyküsünü hatırladım ve "ben de benzer bir durumdayım." diye düşündüm. doktora verdiğiniz öğüdü hatırladım ve konuya ilişkin düşüncelerimi anlatmaya devam ederken, insanlara ne kadar çok terleyebileceğimi göstermeye karar verdim: "daha! daha! daha! bu insanlara ne kadar terleyebileceğini göster! göster onlara!" paradoksik niyeti uyguladıktan birkaç saniye sonra içimden güldüm ve tenimdeki terin kurumaya başladığını hissettim. sonuç beni şaşkına çevirmişti.

9. "uyku hapımı alabilir miyim?"

"üzgünüm, size bu gece hap veremeyeceğim; çünkü hiç kalmamış ve ben yeni ilaç getirmeyi unuttum."

"peki şimdi nasıl uyuyacağım?"

"sanırım bu gece hapsız denemek zorundasınız." (hasta, odasına çekilir, iki saat kadar yatağında kalır ve tekrar döner.)

"uyuyamadım."

"pekala, neden odanıza dönüp yatağa uzanmıyor ve uyanık kalmaya çalışmıyorsunuz? bakalım bütün gece uyanık kalmayı becerebilecek misiniz?"

"deli olduğumu düşünürdüm ama siz de az değilsiniz."

"bir süre için deli olmak eğlenceli. öyle değil mi?"

"gerçekten kast ettiğiniz bu mu?"

"ne?"

"uyanık kalmaya çalışmak."

"elbette bunu kastettim. gidip deneyin. bakalım bütün gece uyanık kalmayı başarabilecek misiniz. her turda size uğrayıp uyanık kalmanıza yardım edeceğim. tamam mı?"

"tamam."

ertesi sabah, kahvaltı yapması için uyandırmaya gittiğimde hala uyuyordu.

10. erkek, ilk önce kısa süreli bir ilişki kurduğu bir kızla, şimdi de susan'la iktidarsız olmuş. susan'ın, erkek arkadaşına, doktor bakımında olduğunu, doktorun kendisine ilaç verdiğini ve bir ay süreyle cinsel ilişkiden kaçınmasını tembihlediğini söylemesine karar verdik. ama birbirlerine fiziksel olarak yakın olabilir, fiili birleşme dışında her şeyi yapabilirlerdi. ertesi hafta susan işe yaradığını bildirdi.

11. son altı yıl içinde fred'in cinsel birleşmeyi uzatma yeteneği sürekli olarak azalmış. ona, erken boşalmayı dert etmemesini, nasıl olsa düzeleceğini, bu nedenle sadece kendini doyurmaya çalışması gerektiğini anlattım. birleşme süresini bir dakikaya indirmesini söyledim. yedi gün sonraki görüşmede fred, o hafta iki kere seviştiğini, beş dakikadan önce doruğa ulaşamadığını anlattı. ona, süreyi azaltması gerektiğini söyledim. ertesi hafta, ilkinde yedi dakika, ikincide on bir dakikaya çıkmıştı. denise (karısı), her ikisinde de doyuma ulaştığını söyledi. ondan sonra da bir daha geri dönme ihtiyacı duymadılar.

12. bay ve bayan y., bayanın jinekoloğu tarafından bana gönderilmişti. bayan y. birleşme sırasında acı duyuyordu. üç yıllık evliydiler ve bunun evliliğin başından beri sorun olduğunu söylediler. bayan y., bir katolik manastırında rahibeler tarafından yetiştirilmiş ve onun için cinsellik bir tabuymuş. ona, cinsel bölgesini gevşetmemeye, bunun yerine olabildiğince sıkmaya ve kocasının girişini imkansızlaştırmaya çalışması; kocasına ise girmek için olabildiğince zorlaması söylendi. bir hafta sonra geldiklerinde talimatlara uyduklarını ve ilk kez acısız bir sevişme yaşadıklarını bildirdiler. haftada bir kere olmak üzere sonraki üç görüşmede, semptoma rastlanmadı.