4.12.2014

erkek erkeğe

zülfü livaneli

birçok kültürde erkekler öpüşmez. batı kültürlerinde kadınla erkek öpüşür. erkekler el sıkar, en fazla birbirlerinin omzuna vururlar. erkeklerin birbirlerini her gördüklerinde öpmeleri daha çok orta doğu ülkelerinde görülür. bir de ruslarda; ama onlarınki daha değişik ve neredeyse dudaktan öpüyorlar.

batı'nın tersine bizde kadınlarla erkekler öpüşmez. halkın büyük kesiminde el bile sıkışmaz. erkekler arasındaki muhabbet ise çok ileridir; neredeyse kendi ritüelini kuracak kadar. türk toplumu, erkek erkeğe yaşanan bir toplumdur. kahveler, gece gezmeleri, sokakta gezintiler, lokantalar, piknikler daha çok erkek erkeğe yapılır. erkekler bir arada içki içer, bir arada efkarlanırlar ve gecenin ucuna doğru, rakı ve sigara bulutları arasında birbirlerinin omzuna sarılıp ağladıkları görülür. palabıyıklı erkekler televizyon ekranında lame yakalı ceketleriyle arz-ı endam edip "cemalım, cemalım, aslan cemalım" diye türkü söylerler.

milattan sonraki üçüncü bin yıla girmek üzereyken, anadolu erkeği hala kadınların yanında rahat edemez. hele kendi sınıfından ve alışkanlıklarından olmayan kadınların yanında elini ayağını nereye koyacağını şaşırır. kadını düşman gibi görmesi bundandır. çocukluğunda ve ilkgençliğinde kadın hep uzak bir tabudur. dikenli tellerin, yasakların arkasındadır. ele geçirilmesi, uğrunda savaş verilmesi gereken bir yaratıktır. sonunda ele geçirir ve kadınsız geçen onca yılın acısını çıkarmaya başlar.

anadolu gencinin gözünde, kadının kendi sıkıntıları, zayıflıkları, bedensel işlevleri, ağrıları yok gibidir. tanımadığı bir dünyanın, tanımadığı yaratıklarıdır onlar ve varoluşlarının en önemli nedeni, bir erkek tarafından ele geçirilmektir. bunun için aşk şarkılarımız işkence feryatlarına benzer. şarkılarımız ilenmelerle, beddualarla doludur: "beni mecnun ettin/allah'tan bulasın", "toprak alsın muradımı" ile başlayıp "gözün kör olsun"lar, "seni çatlatacağım"lar, "ölürsem kabrime gelme sakın"larla süren bir feryatlar, çığlıklar kakofonisidir bunlar.

zaten şarkılarımızda kendini ele veren çarpık ve şizofrenik dünyada aşk, tanrı buyruğu, ölüm, kabir helali olan sevgili kavramları iç içe geçmiş, garip ve tüyler ürpertici bir trajedi oluşturmuştur.

bir de hünsa aşklar var: bunlar steril bir dünyada yaşanan müteverrim ve muzdarip aşklardır. tv ekranında kendilerini şarkı öncesi okunan manzumeler ve hafif boyun bükmesiyle anlamlandırılan şarkılardaki fal baktırmalar, ömrünün sonbaharında aşklarının yalan olduğunu idrak etmeler, sizli bizli muhabbetler ve yaradana -isyan değil- ufak serzenişlerle açığa vururlar.

bir de ilgisiz bir sonuç: gelişmiş ülkeler içinde erkeklerin birbirini öptüğü bir tek ülke yok. erkeklerin öpüştüğü ne kadar ülke varsa hepsi de azgelişmiş.