6.03.2008

dinin gücü

raoul vaneigem

dinin gücü, ona hakaret edende bile yaşamasındadır. sapkınları ve sapmaları dosdoğru cehenneme ve odun ateşine götüren şaşmaz çekiç ile hitler'in, stalin'in, mao zedung'un ve diğer pol pot'ların aşkettiği saçma sapan sözlerin oluşturduğu kutsal kitap temcitlerine kitlelerin taptığını görmedik mi?

peki ya dünyayı bir mühendisin, bir geometricinin ve bilgisayarın düşüncesiyle kesip biçen bilimsel dogmalar? ya biyoloji, daha dün, sömürgecilik çağında, beyaz ırkın üstünlüğünü kanıtlarken, bugün de asalak kapitalizmin zombilere ihtiyaç duyduğu çağda klonlamayı keşfetmiyor mu?

sanayi atılımının kapitalist rekabeti azdırdığı yıllarda ortaya çıkan darwinci "yaşam mücadelesi" teorisine ne demeli? ya sömürü ve mübadele ekonomisinin canlıya dayattığı davranış mekanizmalarını evrensel idare sistemine çeviren sibernetik?

eğer dikkat etmezsek insan, kendi yazgısını yaratmaya çağrılı birey olarak değil, kullanım değeri olarak, üreticilik statüsünün rejisörü olarak, stalin'in deyimiyle "en değerli sermaye" olarak, mübadelenin hakkaniyetine, ticaretin imkansız dürüstlüğüne, reklamcı aptallığının eski kinizminin yerini zekice almaya yönelmiş etik ambalajlamaya nihayet teslim edilmiş meta olarak yeniden rağbet görecektir.

insan topluluğu sömürü ekonomisine son vermedikçe, varlığı ve nesneyi satılık değere dönüştüren metaya son vermedikçe tanrıların ortadan kaldırılması aldatmaca olarak kalacaktır.

biz uygunluk ve benzerlik duyumuzu yitirdik. varlıkları ve şeyleri kavrayışımızı sınırlandıran ticaret mantığının soğuk basamaklarında, onları topraktan çıkarıp canlandırmayı yalnızca şairler arzular.

evrensel batıl inanç, dayanağı yok edilmeden yok edilemez; bunu üretmiş olan ve sürdüren ekonominin defterini dürmeden semavi vekilliği görevinden azledemeyiz.

insanı çalışmaya indirgeyen ve dünyayı yeniden yaratırken kendini de yaratma yönündeki gerçek yazgısını elinden alan bir ekonomi sona erdiğinde din de sona erecektir.

yaşamsal güçlerimizin bu canavarca saptırılmasına, hayatın tersine döndüğü ve kendi inkarını sermayeleştirdiği bu devasa dalavereciliğe daha ne kadar hoşgörü gösterebiliriz?