6.05.2016

paranoyakça kurgu

slavoj zizek

paranoyakça kurgu, "öteki'nin var olmadığı" (lacan) -tutarlı, kapalı bir düzen olarak var olmadığı- gerçeğinden kaçmamızı, kör, olumsal otomatizmden, simgesel düzenin kurucu budalalığından kaçmamızı sağlar. böyle paranoyakça bir kurguyla karşılaştığımızda freud'un uyarısını aklımızda tutup onu "hastalığın" kendisiyle karıştırmamız gerekir: tam tersine, paranoyakça kurgu kendimizi sağaltma, bu ikame formasyon yoluyla kendimizi gerçek "hastalık"tan, "dünyanın sonundan, simgesel evrenin çöküşünden çekip çıkarma çabasıdır.

eğer bu çöküş -gerçek/gerçeklik bariyerinin çöküşü- sürecine en saf haliyle tanıklık etmek istiyorsak, amerikan soyut dışavurumculuğunun en trajik şahsiyeti olan mark rothko'nun 1960'larda, hayatının son on yılında ürettiği resimlerin yolunu izlememiz yeterli olacaktır. bu resimlerin değişmez bir "tema"sı vardır: hepsi sadece gerçek ile gerçeklik arasındaki ilişkiye dair bir dizi renk çeşitlemesinden ibarettir.

kazimir maleviç'in ünlü resmi zamanının çıplak çerçevesiz ikonu'nun, geometrik bir soyutlamayla, beyaz bir fon üzerindeki basit bir siyah kareyle sunduğu ilişkidir bu. "gerçeklik" (beyaz fon yüzeyi, "özgürleşmiş hiçlik", içinde nesnelerin görünebileceği açık mekân) tutarlılığını, ancak ortasındaki "kara delik" (lacancı das ding, keyif tözünü ete kemiğe büründüren şey) sayesinde, yani gerçeğin dışlanması sayesinde, gerçeğin statüsünün merkezi bir eksik haline getirilmesi sayesinde kazanır.

rothko'nun son dönem resimlerinin hepsi, gerçeği gerçeklikten ayıran bariyeri kurtarmaya, gerçeğin (merkezdeki siyah karenin) her yere taşmasını önlemeye, kare ile ne pahasına olursa olsun onun fonu olarak kalması gereken şey arasındaki mesafeyi korumaya çalışan bir mücadelenin tezahürleridir. eğer kare her yeri işgal ederse, eğer figür ile fonu arasındaki fark kaybolursa, psikotik bir otizm üretilmiş olur. rothko bu mücadeleyi, gri bir fon ile tehditkâr biçimde bir resimden ötekine yayılan merkezdeki siyah nokta arasındaki bir gerilim olarak resmeder (1960'ların sonunda, rothko'nun tuvallerindeki canlı kırmızı ve sarılar yerlerini aşama aşama siyah ile gri arasındaki minimal karşıtlığa bırakır.)

bu resimlere "sinematik" bir tarzda bakacak olursak, yani röprodüksiyonları üst üste koyup sürekli bir hareket izlenimi verecek şekilde hızla çevirecek olursak -sanki rothko kaçınılmaz ölümcül bir zorunluluğun peşinden gitmiş gibi- kaçınılmaz sona giden bir hat çizebiliriz neredeyse.

ölümünden hemen önceki tuvallerde, siyah ile gri arasındaki minimal gerilim yerini son bir kez canlı kırmızı ile sarı arasındaki yakıcı çatışmaya bırakmıştır; bu çatışma hem son, çaresiz bir kurtuluş çabasına tanıklık eder hem de sonun eli kulağında olduğunu doğrular.

rothko bir gün new york'taki dairesinde, bilekleri kesilmiş vaziyette, bir kan gölünün ortasında ölü bulunmuştur. şey, yani tam da heinlein romanının iki karakterinin açık pencerelerinden gördükleri "embriyo halindeki hayatla ağır ağır zonklayan gri ve şekilsiz sis" tarafından yutulmaktansa ölümü tercih etmiştir. o halde, gerçeği gerçeklikten ayıran bariyer, bir "delilik" alameti olmak şöyle dursun, asgari bir "normalliğin" önkoşuludur: "delilik" (psikoz), bu bariyer yıkıldığında, (otistik çöküşlerde olduğu gibi) gerçek, gerçekliğe taştığında ya da bizatihi ("ötekinin ötekisi", mesela paranoyağa zulüm eden kişi biçimine bürünerek) gerçekliğe dahil olduğunda ortaya çıkar.